Gözlerim açık bir şekilde dolaşmak bazen çok zor geliyor. Odağım o kadar kayboluyor ki, hiçbir şeyi net göremiyorum. Üstelik bu benim için son derece sıradan oldu. Bir yerlere dalıp hayatıma devam etmek daha kolay. Sanki sol taraflarda hep bir şey var ve ben onu görmeye çalışıyorum. Kafamı hep o tarafa çeviriyor ve gözlerimi kilitliyor. Neden böyle olduğumu bilmiyorum. Açıkçası bunun üzerine çok düşünmedim fakat kendimi artık iyi hissetmiyorum.


Artık kaybedecek çok şeyim var. Elimde avucumda sayamayacağım kadar sebep, umut ve nefes. Ancak kendimi hayata hiçbir zaman demirleyemiyorum. Sanki her an kayıp gidecekmişim gibi. Çok derinlerde bir acı hep var. Yedek sigara, su, şarj gibi hep orada. Onu sadece unutabiliyorum. Hatırladığım an ise içerisine dalmam fazlasıyla kısa sürüyor. Ne yorgunum, ne bıkkın, ne de umutsuz. Sanırım sadece Kerem'im. Galiba artık ben ve insan olmanın böyle olduğunu kabul etmek zorundayım. Hasta, istisna veyahut zehirli değilim. Peki neden hep bu his? His diyorum çünkü anlamlandırmak çok zor. Hatta belki de imkansız. Tat aldığım her anın içerisinde biraz var sanki. Yemeğe azıcık katılan fakat damağında hissettiğin eşsiz bir baharat gibi. Onu bilmem, anlatmam ya da unutmam bir çözüm değil çünkü endişeleniyorum. Ya bir gün çığrından çıkarsa? Ya beni ele geçirmesine izin verirsem? Bilmiyorum. Bilemiyorum. Bilmek de istemiyorum. Bazen el parmaklarımın ucundan beynime kadar yayıldığını hissediyorum. İçimde asla bitmek bilmeyen bir savaş, dışımda sadece sessizlik. Sanırım içimde de sessizlik olsaydı kötü olurdu. Demek ki umutsuz olmanın yeri değil. 


Ancak hayat benim için artık daha karmaşık. Bilmiyor muyum ya da görmezden mi geliyorum emin değilim. Fakat hiç dahil olduğum bir şey gibi değil. Sanki her an ceketimi alıp çıkabilirmişim gibi. Kontrol edilmeye ve baskıya çok mu alıştım? Mutsuz mu olmam gerek mücadele etmem için? Eğer gerçekten beni besleyen şey buysa... İşte bu kötü. Sanmıyorum ki bir şeyi çok iyi yapan ve oradan devam eden dahilerden olayım. Sanmıyorum ki ''Koşmasaydım Yazamazdım'' diyen Murakami olayım. İlk önce, hayatımı bir olguya bağlamam imkansız. Yaşıyorum çünkü doğdum. Fotoğraf çekiyorum çünkü doğdum. Senaryo yazıyorum çünkü... Bunun hala cevabını tam bulabilmiş değilim. Keşke diyorum bazen, keşke dünya daha fazla sürmese. Birisi fişi çekse ve biz başka bir yerde yeniden buluşsak. Yeni bir yer. Herkesin daha yeni başladığı ve yeniden kurulan bir yer. Orayı tüketene kadar yanımda Yağmur olsun çok isterdim. İçimdeki her duyguda artık o da var. İyi, kötü, nötr ve tanımlanamayan her duyguda. En azından tek düze değilim ama bunları söylerken bile boynuma bir urgan geçirmek geliyor. Gülerken bile bileklerimi kesmek istiyorum. İşte cevap bu. Ben yaşamayı, ölümü, arafı vb. bütün beni zehirleyen düşünceleri unutmak istiyorum. İşte bu yüzden senaryo yazmak ve bu senaryonun filmini çekmek istiyorum. Kendimi meşgul etmek, kalıcı bir meşgale bulmak. Bulayım ki devam edeyim. Anlatayım ki gidebileyim.


Geldim

Bilmediğim bir yerden

Küçük adımlar

Koşuşlar

Aralarında fark olmadan

Geldim

Durdum

Her yokuştan önce


Duydum

Her fısıltıdan önce

Söyleneni

Söylenmeden önce


Eksiğim

Var bende olmayan şeyler

Yerine koyamayacağım hisler

Düşler


İstedim

Başlamayı

Bitirmeyi

Sonucu görmeyi


İstedim

Gelmeyi

Durmayı

Tamamlanmayı

İstemeyi


Eğer gideceksem arkamda güzel şeyler bırakmak isterim. Kendimi işe yarar ve önemli hissetmek için değil. Zaten yirmi birimden sonra hiç böyle bir düşüncem olmadı. Sadece isterim ki kalanlar beni iyi hatırlasın. En fazla bir gün üzülsünler. Gerçi o bile çok da, neyse. İsterim işte bir şeyler kalsın benden fakat öyle fotoğraflar, mektuplar vs. değil. Anılar kalsın. Ne bileyim yaşadı diyecekleri şeyler kalsın. Sonra da filmlerim kalsın. İzlediklerinde ''İşte Kerem buydu!'' desinler. N'olursa olsun ''buydu'' diyecekleri bir şey veya şeyler kalsın.


Fark ettim ki artık silinip gitmek istemiyorum. İzlerimi görmek, inatçı lekeler bırakmak istiyorum. Ancak hala daha fazlası değil çünkü görüyorum. Bu hayat çok etobur. Kalmıyor hiçbir şey. Kimse kalmıyor. Anlık yok oluşlarımızı kimse fark etmiyor. Edemezde zaten, sorunum bununla değil. Madem içimizde tüm duygularımızı sığdıracak yerimiz var neden yalnızlık yüksek dozda acı veriyor insana? Sanki içine atmak ve içini dökmek arasında çok mu fark var? İçine zor sığan duyguları insan nasıl kolayca ağzından çıkartabilir? Yaşam gerçekten çok kompleks ve benim çok fazla sorum var. Cevaplarını bulamayacağımı biliyorum ama ben bu hayatın cevapsız sorularını seviyorum. Ne yazık ki çok uzun seneler boyunca da sevmeye devam edeceğim sanırım.


Elbette bu yazıya devam edeceğim, yani en azından etmek istiyorum. Eğer ki devam edemeden gidersem ve son sözlerimi duyamadıysanız bunu okuyun. Bu metin anlatır size her şeyi.