Geçiştirdim. Geçiştirdim. Kendimle aramdaki o ayrılığı, o uzaklığı...

Uzaklaştım. Hep geçiştirdim yüreğimdeki kırgınlıkları. Olsun dedim. Olsun bunu da atlatırsın. Bunu da geçiştirdim. Yüreğimdeki o koca yalnızlık hiç bitmeden arttı. Ben azaldıkça o artmaya, büyümeye devam etti. Mutluluktan kovulmuş gibiyim. Ömrümün sonuna kadar böyle devam edecek gibi. Bir şeye yetişme, gitme isteğim kalmadı. Yarım kaldım. Bıraktım... Kendimle olan bu ayrılık hep büyüdü. Kendimi sevmeyi geçiştirdim. 

Suya yanlış bir nehir düşledim. Ağaca kök olmaya ulaşamadım. Biliyorum ki artık boğulmayacağım ama akmayacağım da. Kurumaya ve bozkıra dönüştüm zamanla. Çürüdü herşey.. Bu sona alıştım. Bu sona alıştım artık. Geçiştirmek başlı başına bir duygu oldu içimde. Ağaç böyle öldü. Ve hissizleşti işte. Yavaş yavaş ve azalarak...

Önce doğdu ve durdu sonra. Durdu bu bozkıra... Bozkırı kendi içinde bir yara gibi taşıyan ağaç kurumaktan asla kurtulamaz artık...


Doğum...

Bir dut ağacının altında sevinirken korkunç yüzlerin hikayeye dahil olmasıyla bitti. Ordan oraya savrulup, ağaçlardan kopan o yüzümü hiçbir rüzgar düzeltmedi. Herşey yuttu beni. Bir harfi yanlış dönüştürmüş, çevrilmiş bir dille sustum. Konuşmaya, bilmediği sözcükler girdi. Kendine yabancılık çekti. Kendine uzak ve ulaşılmaz. Bu ağaç kendine varırken yitirildi...


Sonra geldi bir büyümeye ve orda kendini tamamlamak kendine dönmek istedi. Ancak köksüzlük içinde zehirli bir sarmaşık gibi büyüdü.


Köksüzlük büyük bir yanılgı gibi içinde dolaştı. Savrulmak orda ne çok yaşandı.


Kök...

Seni bulamadım seni bulamadım ey toprak. Böyle dökülen yanım hep acıyor. Yeşillenmiyor. Ben ki bir gövdeye ulaşmak istiyorum artık. Bir gövde de soluklanmak ve sonra dallar uzatmak gökyüzüne. Ancak kuruyorum. Bu yersiz ve yurtsuzluğumla nereye salacağımı bilmiyorum. Hangi suya ulaşmak istesem ulaşmadan kuruyorum. Köksüzlüğüme bir ev arıyorum. Bir ev kurumaktan kurtaracak. Bir su beni yeşillendirecek. Bir gövde istiyorum bu yalnızlığıma. Yalnızlığım büyümesin artık çırılçıplak. 


Gövde...

Bir yaratılış bekliyorum. Bekleyiş hiç olmamış olan. İçimde kopan her fırtına bana bir bıçak gibi dönüyor. Ben hiç olmayacak olanım. Ben hiç doğmayacak olanım...


Dal...

Kırılıyorum. Uzanmak istiyorum. Yapraklara, ağaca ve hayata. İncelip kırılıyorum. İçimde bir tutunma inadı dursa da kendimi hiçbir fırtınadan kurtaramıyorum. Ömrüm bir kışla bitiyor. Kırılıyorum hep. Kırılmayan yanlarımsa kuruyor. Yaprağa ulaşmak yarım bir düşe dönüşüyor...


Yaprak...

Yeşile dönüşüm bir kışı aşamıyor. Kış geliyor ve dökülüyorum o köksüzlüğün dibine. Köksüz bir dökülme oluyorum. Gövdesine hissiz, dallarına kuru bir yeşillenmeyle o kadar uzağım ki ağaç olmaya. Beni kurumaktan ve dökülmekten hangi kök alacak bekliyorum. Bekliyorum ve beklemek dökülüyor içimde. Yanlış bir suya inanan ağacım, dallarım ve köksüzlüğüme dokunamıyorum. 

Dökülmek ömrüme yayılıyor. Sanki her yeşillenmeyle bir yabancı doğuruyor dallarım. Köksüzlüğüm hiç geçmiyor ve ben her kış o köksüzlüğüme dökülüyorum...


Ağaç...

Bir bütün gibi gözüküyor bedenim o dışarıdan ama içim paramparça ve darmadağın bir fotoğraf gibi.

Dallarım, yapraklarım, gövdem ve köklerim... Hiç biri tamamlanmadan bitiyor içimde. Hangi su beni yaşatacak bilmiyorum. Hangi toprak bana yeşillenmeyi verecek bulamıyorum. Kaybolmuş gibi. Yanlış bir suya inanmış her ağaç gibi dökülüyor ve ölüyorum. Önce nereden yara aldım? Önce nereden kurudum? Önce neresi susuyorsa içimde bir kurt içimi hep kemiriyor. Gövdem yarım kalıyor. Köksüzlüğüme kalıyorum. Kurumuş ve yalnız bir ağacım. Hepsi bu kadar duruyor. Yanlış bir suya inanmış bir ağacım. Gövdemi yitirdim. Köksüzlüğüme bir dal ve yaprak olamıyorum...

İçinden yara alan bir ağaç nasıl durursa öyle kabuğumda birikiyor acım. İçinden yara ala ala büyüyorum bu bozkırda...


Su...

Akışını ve yönünü kaybetmiş...

Hangi cümleye dökülür bilmiyorum bu belirsizliğim. Dönemiyorum. Yerinde durgun, yönsüz ve içinde bir çürüme yaşayarak...



Bozkır...

Bu ağacı ben büyütmedim. Beni kendi içinde büyüttü. Beni kendi içinde zehirli bir sarmaşık gibi büyüttü. Ben de yeşile heves edendim oysa. Kurumaya ve durmaya değil, toprağa geldim, ağaca geldim. Ama bazı ağaçların içi yara alır ve beni orda büyütüp durur. Bu ağaç beni büyüttü. Kendi içinde bozkırını yaratan bir ağacı durduramam artık...


(içinde kendimi bulduğum bir ağaca...)