Bu kim ya diye ekrana baktım boş boş. Anlam veremedim. Oysa ki herkes tanıdığımı düşünüyordum. Buğra herkesle tanıştırmamış mıydı beni. Ceku da kimdi ya. Neyse, gidince tanışırım diye iç çektim. Buğrayla Miray beni bekliyordu. Çantamı sırtıma taktım. Son kez evime baktığımı bilmeden, geriye doğru bakış attım. Gerçekten bu yolculuğa ihtiyacın var mı? Kızım diye kendime son kez sordum. Gözlerimin önünden geçirdiğim haftalar kısa film hızıyla uzun metrajlı oynadı. Ya şimdi ya hiç Nada dedim kendime.

Araba kapının önünde beni bekliyordu. Buğra kornaya bastı, hadi artık Nada dedi. Kolay mıydı yıllarını geride bırakıp, anahtarın kilidiyle geçmişini kilitlemek. Miray seslendi, e çık artık şu ruh halinden daha gidecek yolumuz var dedi. Tamam, tamam yetiştim dedim. Kapıyı anahtarlarken geçmiş anılarımın kilidi açıldı. Bu eve girdiğim ilk gün, yıllar süren koşturmacadan sonra evim burası demiştim. Banyoya girer girmez aşık olmuştum. Fiyatını dahi sormadan aşık oldum, dönüp Çağlar bey bu evi tutuyorum dedim.

İlk bir kaç ay çok zordu. Hayatım boyunca hiç demir atmamış limana ruhum, ne alınır, ne yapılır bilmiyordum. Bir yerde sabit nasıl kalınır, haberim yoktu. Her sıkıntı bastığında kapının önünde hazır duran çantamı sırtıma alıp basıp gidiyordum. Varsın çalsın dursun telefonlar, herkes Nada’yı araya dursun, ben bile kendim varacağım yerden habersiz bir o dağ, bu yayla kilometrelerce yürüyordum.

Buğra tekrar kornaya bastı, hadi Nada kapıyı da yanına alacaksın neredeyse dedi. Tamam yetiştim dedim. Hızlıca kilitledim. İçimden kendine iyi bak yuvam, belki bir gün dönerim dedim. Bu evi satın aldığım günü hatırlıyordum. Başta eşya almaktan, demir atmaktan korktuğum yer en sonunda yuvam olmuştu. Evi alır almaz apartman merdiveninde koşa koşa tüm komşuların zilini çalıp burası artık benim evim demiştim. Akşamına hep beraber çay demleyip kahkahalar eşliğinde kutlamıştık. Kalbimde konfetiler patlıyordu. Aradan geçen zaman da her şey kalbime göre olmamıştı ama en azından evim vardı. Şimdi dönüşü belirsiz şekilde kilitliyordum kapıları.

Nereye gidiyoruz Miray diye sordum. Arkaya doğru gözleri parlayarak dönüp, Ceku’yu da alıp başlıyoruz dedi. Ceku... Niye insan böyle bir isim koyar ki çocuğuna diye düşündüm. Sanki herkes dalga geçsin diye, öylesine konmuş gibi duruyordu. Söyledikçe ağızda yayvanlaşıyor, gittikçe yorucu hale geliyordu.

Buğra arabayı çalıştırdı, hele şükür çıktın evden dedi. Kolay mı Buğra, on senemi arkada bırakıyorum, tek yön bilet uğruna dedim. Cümlenin sonuna gelirken sesim yok olma derecesinde azalmış, çatallaşmış gözlerim dolmuştu. Miray elini bana doğru uzattı, aşkım unuttuğun şey on sene boyunca bugün için çalıştın dedi. Doğru diyebildim sadece.

Kahrını çektiğim her an, her ya sabır demem bugünü inşa edebilmek içindi. Batsın lan şirketiniz diye bağırdım arabada. Mirayla Buğra birbirine bakıp gülmeye başladı. Güneş inceden batmaya başlamış, rüzgar saçlarımı tarıyor, burnumu okşayan tuzlu deniz kokusu beni güvenle sarıyordu. Huzur bu olmalı diye düşündüm. Huzuru kucaklamak istedim, huzura sarılmak istedim. Geldik dedi Buğra.

Nerden çıkmıştı bu Ceku, gerek var mıydı? Uzatmak istemedim. Düşüncelerimi kendime saklayıp, hepsini kimsenin duyamayacağı sandığa kilitledim. Artık önümde hiç bir şey duramazdı. Duracak her şeyi yıkıp geçmeliydim. Arka kapı açıldı, merhaba dedi gülümseyen bir ses. Kafamı çevirdim, kalbim ağzıma geldi. Nasıl yani diye kendime şaşırdım. Yok Nada, absrtıyorsun, bunlar hep duygusal boşluktan diyerek kendimi sakinleştirdim. Ben Ceku dedi elini uzatarak. Elini sıkmak için uzanırken bütün bedenimin titrediğini hissettim. Gülüşünde kaybolmuştum, şimdi de ona dokunarak onda kaybolmak istiyordum. Merhaba Nada dedim. Tokalaşmak yarım saniye sürmüştü yani ona aşık olmak için salgılanan bütün kimyasallar için yeterli bir süreydi. Nefesim kesildi.

Kafamı onun olmadığı yöne çevirdim. Şimdi yolu izliyordum. Her şey, her an yola aitti. Gelip geçen dağlar çocukluğuma göz kırpıyor, ağaçları içimden tahmin etmeye çalışırken kardeşimle oynadığımız yol oyunları aklımın içinde dört dönüyordu. Yalnızca bir kez daha Ceku’ya baktım. Ve emin oldum, bu aşktı. Gerçekten şimdi mi diye sordum kendime.

Ceku arkaya yaslanmış, yarı uyuklar şekilde önünü izliyordu. Dışarda onu ilgilendiren hiç bir şey yokmuş gibi davranıyordu. Keşke onu ilgilendiren tek şey ben olsam diye düşündüm. Araba durdu, Buğra el fenerini çekti. Geldik dedi. Tanımak için etrafıma baktım. Sanırım ayak basmadığım topraklardı, tanıyabildiğim tek şey her zaman ki gibi yalnızca bitkilerdi. Hangi iklimde ve bölgede olduğumuzu söyledim. Doğruydu.

Cekunun gözünün ucuyla beni izlediğini fark ettim. Bu bir hayranlık mı yoksa küçümseyiş mi emin olamadım. Biz geçiyoruz, gelirsiniz dedi Miray. Tamam dedim. Bagajdan bavuluma uzandım. Ceku kahkahayı bastı, altı üstü 3 gün kalacağız, niye evini getirdin dedi.