Sevgili Elbert, buraya hiç gelmemeliydim. Yürüdüğüm yol boyunca durup geri dönmeyi diledim. Sayısız insana çarptım başım eğik asfaltı adımlarken. Durup özür dilemeye cesaret bulamadım kimseden. Bazı şeylere artık yetemiyorum sanırım Elbert. Yüzündeki tahammülsüzlüğü silemiyorum. Bu beni mahvediyor. Küçük öfkelerimiz kocaman bir yara oldu ikimize. Ne zaman böyle olduk, neyi yanlış yaptık! Gidemiyorum ancak iğne ipliğiyle bağlıyım kapıya. Sandığın üzerine bir kitap bırakmıştın. Birkaç gün önce okumaya başladım. Tek tek kelimelere dokundum. Gerçeği saklayamayacağım, kendi başıma çözemeyeceğim şeyleri bu kitapta aramak istedim. Bukowski’de buldum kendimi yanlışlıkla. Mutsuzluğu kabullenmek üzerine paragraflar kazıdım aklıma. Bugün kapıya ulaşıp anahtarı çevirirken çok kez düşündüm. Verda’yla ters düşüyoruz sürekli. O kapıya hiç gelmememi söylüyor bense geri giden ayaklarımı sana ötelemekle meşgulüm. Hep bir orta yol bulurduk oysaki. Yarı yola gelen beni kocaman bir gülümsemeyle karşılardın önceden. Şimdi geri kalan yolu birlikte yürümeyi özlüyorum Elbert. Omzuna yaslanıp ağrıyan yerlerimin dinmesini beklemeyi. Ağladığında sana kucak açmayı, sarıp sarmalamayı, saçlarını okşamayı... Onca küskünlüğe sırt çevirip kokunu duyumsamayı. Ne çok hata sığdırdım küçücük ömrüme, onca yanılmışlık! Ben bunları yazarken sen her şeyden uzak, uzun bir yolculuğa doğru yola çıktın. Dönüşün için bir çizelge hazırladım bile, baş ucumda duruyor. Belki fotoğrafımızı çerçeveletirim ya da ne bileyim bıraktığın kaktüse şiirler dizelerim. En sevdiğin yemeği yapıp yanına en sevdiğim şarap kadehini çıkartırım. Her gün son giydiğin ceketini üstüme örterim muhtemelen. Belkide böylece günler geçip gider ve benim gün ışığım geri döner. Yaz akşamları hep çok güzel anlatılırdı sevgili Elbert. Biz daha o çok sevdiğin tepeciğe bile çıkamadık birlikte. Şairler gerçekten bu kadar yanılmış olabilir mi? Keşke benim de bir şeyleri geride bırakıp gitmek için mecburiyetlerim olmasa Elbert. "Şimdi beklemek hiç duymayan birine en güzel şarkıyı söylemek kadar anlamsız...” 

Öyle mi dersin? Hoşçakal Elbert, sağlıcakla!