Nezahet sularına düşeli, temizlendiğini fark etmişti yaşamım. Nereye gitsem, düşlediğim her neresi bana gelse, gittiğim yerlerden gideceğim yerlere pul pul uzaklığımı dökerim. Sen yine de vazgeçilmez bir koku gibi yayılsan da hayatımın masum köşelerine; ben yine gitmeyi bilirim oysa. Zaten insan gitmekten başka nedir ki? Nereye, kimin yanına varsa, hâsılı başka bir şeyden gitmiştir, başka bir yere yalnızlık damıtmıştır. Kuşkulu bir hisle varmak istemez hiç kimse. İnsan, gönlüne kuş kondurarak yürür yolu. Yola dökülür, kekremsi bir yalnızlık uykusuyla, uzun yolculukların diz kapaklarını gıcırdattığı o taşıt ağırlığını, okunan kitabın yaşattığı serinlikle hafifletmeye çalışarak.


Tarifsiz kokusunu alır gözyaşıyla ıslatılmış ülkenin, bakar şehir aralarından nasıl geçtiğine. Yaslayarak ağrıyan boynunu eskiyen koltuklara; dua eder içinden, her kırıldığı anı, o yolculuk samimiyetiyle dünyanın sancıyan yerine sürerek. Şarkılar dinler ama aslında gözlerini kapattığında hep kendi hikayesini görür; tırtıklı yolun üstünde kayıp giden o titreyen kirpik uçlarında. Yaşamını gökyüzüne ulaştırmaya çalışır her fırsatta. Zaten insanın ulaşmaya çalıştığı yeri olmalı, yoksa ne anlamı var, bunca büyük bir yolculuksuzluk içinde ışıyan küçük yolculuklara. Hiç kimse buluşmaya kavuşturmayacağı bir yalnızlığı ömrünce emzirmek istemez. Sonra insanın soluğuna en az nefes kadar, yalnızlık da yapışır, bilirim. Çünkü her insan bilir, herkes biraz da kendi kalbinin kuyumcusudur.


Düşünegelir, pencere yanı bir can kenarlığında, gökyüzünün neden mavi olduğunu. Düşününce, gökyüzünün her şeyi kucaklamasından gelen masmavi kesilişine vardırır kalbini; mırıldanarak, boğazı ile yüreği arasında bir yerde. Dudaklarının ucunda çözemediği soğuk bir bilmeceyi, aldığı bir çay yudumuyla ısıtıverir. Başını yaslar geceleri, ışıl ışıl karanlığını görür o şehirlerin. Kendi ışığını unutmuş şehirlerin, yorgun şehirlerin, sakin olduğundan değil de artık hareket edecek takati kalmadığından sükûta teslim olmuş, içi tesanütsüzlük dolu şehirlerin...


Gözlerini açar. Yine, içinde varmak istediği yere varamadan, varacağı yere varır; göğsüne kavuşmak tozu serpiştirilmişçesine bir heyecanla.