Yorgunsun. Bu yüzden bunca zaman yazmayışın. Bu yüzden bunca zaman okumayışın. Bu yüzden bunca zaman dalgın izleyiciliğin. Bu yüzden tüm o buz gibi kabullenişlerin. Kanatlarınla kendi üzerini örtüp kenarda öylece durman bu yüzden. Kısık sesli susuşların. Teslimiyetin. 


Parmakların yorgun ilkin. Gün boyu telefon tutuyor. Eskiden çıkıntılı tuşlara tek tek basarken daha az yoruluyordu oysa. Artık sadece yumuşacık dokunuyor ama daha çok yoruluyor. Telefonun artık senin hayatın. Senin hayatın telefonun(un).


Bir olimpiyat koşucusunun elindeki meşale gibi taşıyorsun onu gittiğin her yere. En çok ona soruyorsun, en çok ona danışıyorsun, en çok onunla yüz yüze geliyorsun, en çok ona gülüyorsun, en çok onunla üzülüyorsun, en çok ona bakıp sövüyorsun, en çok onun yüzünden gerilip öfkeleniyorsun, birbirinizi yoruyorsunuz en çok. Ne çok! Bitimsiz bir toksik ilişkinin birbirinden kopamayan bağımlı/hastalıklı sürdürümcülerisiniz. 


Ne olursa olsun bildirimlerine bakıyor, uyarılarını dinliyor, eksiklerini tamamlıyor, emirlerini yerine getiriyorsun telefonunun. Şarjı bitiyor, dolduruyorsun, bitiyor, dolduruyorsun. Ekranı kapanıyor, uyandırıyorsun, kapanıyor, uyandırıyorsun. Yoruluyorsun. Yoruyorsun. Telefonun yorgun. Sen onu ısrar ve inatla yordukça o da seni yoruyor her fırsatta. İntikamını alıyor yorgunluğunun. 


Yorgunsun. Kısa, yumuşak uykundan koparıyor seni uzun, sert alarm sesi. Telefonunun en ölümcül darbesini yiyorsun uykunun en tatlı katmanında karanlık sabahlarda. Artık sabahlar da karanlık. Gece bitmeden uyanıyorsun. Etin tırnaktan ayrılmasına eş bir acıyla sıyrılıyorsun uyku kokulu yatağından. Karanlığa adım atıyorsun yorgun. 


Cezasından kurtuluşunun olanaksızlığını kabullenip kaçışsızlığa boyun eğmiş mahkumların idam sehpasına çıkma sırası bekledikleri gibi bekliyorlar durakta yolcular. Otobüs gelip önlerinde duruyor. Kapısı pıslayarak açılıyor. Otobüsün oflayıp puflaması bu. Otobüsler bıkkın ve yorgun. Trenler, taksiler, minibüsler, vapurlar, uçaklar yorgun. Hunharca siparişe boğulan kurye motorları en yorgun. Evler, ev eşyaları, iş yerleri, makineler yorgun. Yollar, köprüler, geçitler yorgun. Kent tepeden tırnağa sırılsıklam yorgun. 


Araban mı var, o da çok yorgun. Her sabah kontağını çevirip derin uykusundan uyandırıyorsun. Homur homur homurdanıyor. Homurtulu küfürler diziyor ritmik. Dokunmasan gün boyu uyuyacak. Oysa dokunacaksın, yerinden kaldıracaksın. Durdurup yine kaldıracaksın, hızlandırıp yavaşlatacaksın, yine hızlandırıp sağa sola savuracaksın. Anlamsız ve gereksiz bir yarışa sokacak, diğer araçlarla kornalaşıp küfrettireceksin birbirlerine. Bıraksan uyuyacaktı oysa. 


Yorgunsun. Herkes yorgun. Bazıları biliyor yorgun olduğunu, bazıları biliyor ama söz etmiyor, bazıları kendilerini kandırıp yorgun değilmiş gibi davranıyor, bazılarıysa henüz bilmiyor. Günün sonunda, tek fire vermeden ve işlem hatası olmaksızın yapılan toplamın sonucu: Herkes ve her şey yorgun. 


Okulda başlatmışlardı yorgunluğunu en önce. Ödev, görev, işlev, işlem, sınav mınav… Özenle işlemişlerdi beynini, biçimlendirip kalıba dökmüşlerdi. Dinç bir yorgun olarak salıvermişlerdi seni dışarıya. Özlü sözler belletmişlerdi sana unutmayasın diye. 


Ağaca yaşken boyun eğdirilir. İşleyen demir aşınır. Yuvarlanan taş parçalanır. Çalışan yorulur, elması soyulur. Lafla peynir gemisi limanda dinlenir. Adamın yorgunu iş başında belli olur. Aynası yorgunluktur kişinin, lafa bakılmaz. Yazın gölge kovan, kışın gözlerini ovar. Fakirlik ayıp değil, yorulmamak ayıp. Aç ayı yorulur. Bugünün işini yarına bırakma, yarından sonraya bırak.


Gözkapakların düşüyor görkemli bir uygarlığın düşüşüne eş. Yorgunluk ordusu istila ediyor her bir hücreni. Gözkapakların dünyanın en ağır madeni. Buğulu göz perdende aynı oyun oynanıyor sürekli. Bıktırırcasına başa sarıp duran bir oyun… 


Erken kalk, uykunu aç, bir şeyler tıkın, evden çık, araçlara bin, araçlardan in, yürü, iş yerine var, zoraki günaydınlaş, çalış, yemek ye, çalış, alış, yarın yine yorulmak için sözleş, yorgun argın vedalaş, iş yerinden çık, yürü, araçlara bin, araçlardan in, birilerine rastla, görüşmeyeceğin halde görüşürüz diyerek ayrıl, eve var, yemek ye, telefona dal, televizyona dal, uyuyakal, uyan, yerine yat, uyuş, uyu… Kısa karanlık… Alarm çalıyor. Vahşi hayvanlar böğürüyor yatak odanda. Vahşet yaşanıyor. Alarm uzadıkça uzuyor. 


Uğultulu trafikte uzayan korna sesiyle uyanıyorsun. Telefonunu çıkarıyorsun. Ne güzel de uyuyor. Kıskanıyorsun, hemen uyandırıyorsun. Başka bir diyara kapı açılıyor avuçlarının içinde pasparlak. Balıklama dalıyorsun içeri. Kaçıyorsun seni çevreleyen her şeyden. Herkes kaçıyor. Modern kavimler göçü yaşanıyor. 


İş yerinin kapısından giriyorsun, yorgunsun, uykusuzsun. Aymamışsın ama günaydın diyorsun. Diliyorsun. Aymayı, yorgunluğa çalım atmayı diliyorsun. Dilekleşmeler korosunda görevini yerine getiriyorsun. Dilekler kabul olmuyor. Herkes yorgun. 


Günaydın, günaydın, nasılsın, yorgunum ya sen, sağ ol ben de yorgunum, sizinkiler nasıl, yoruluyorlar bol bol ya sizinkiler nasıl, onlar da yoruluyorlar ne yapsınlar, hafta sonu nasıl geçti, ailecek önce AVM’de sonra parkta yorulduk siz ne yaptınız, biz bir yere çıkmadık evde yorulduk, eh hayat işte yorulmaca değil mi, hı hı, hadi iyi yorulmalar, sana da… 


Kurslara katıl, etkinliklere katıl, mekanlara takıl, konuş, dinle, konuş, dinle, dinliyor gibi yap, konuşuyor gibi yap. Yorgundaşlarla yorgunluk yarıştır. Planla, iptal et, planla, iptal etsinler, planla, uygula tek başına. Tek başınasın. Tek başınalıktasın. Başkalarının yorgunluklarına ortak olmanın yanlışlığını bilecek yaştasın ama yakalanıyorsun hep. Kaçamayıştasın. 


Ne çok şey yapmanı öneriyorlar her fırsatta. İtiraza kapalı bir buyruk gibi çınlıyor kulaklarında. Ferman okur gibi konuşuyorlar. Sen birazcık kenara çekilip azıcık dinlenmeyegör. Seni yorulmaktan alıkoyacak her şeyi kötülüyorlar. Dinlenmek isteyenlere, mola isteklerine, kenara çekilmeye katlanamıyorlar. Yorgunlukları çoğaltmama odaklı tüm yaşam tarzlarını olumsuzlamak için çırpınıyorlar. Yorgunluk unutturucu eylem(sizlik)lere burun kıvırıyorlar. İnsanlar bu kadar yorgunken niye kendilerini bu kadar yoruyorlar? Niye yorulmayı önerileşiyorlar? 


Şunu yap, bunu yap, şöyle yap, böyle yap. Bir şey yap. Yap! Yorgunluğuna yorgunluk kat. Yeni yorgunluklar icat et, başkalarını da kendi yorgunluklarına zoraki ortak et. Yorgunluk yalnız çekilmez. Kendine bir yorgunluk yoldaşı bul, ömür boyu birlikte yorulabileceğin yorgun eşini bul. Yorgun bir aile kur. Yorulacak yeni bireyler getirin dünyaya. Yorgunluklar yalnız çekilmez. Hayat birlikte yorulmadan geçmez. 


Dinleye dinleye yorgun düşüyorsun. En çok da yorgunluğunu bilmeyenlerden çekiyorsun, yorgunluğu arsızlaşmış olanlardan. Uzun süren açlığın belirli bir aşamadan sonra hissedilmez olması gibi yorgunluğunu hissetmez olanlardan. 


Bir peri kızı çıksa karşına, “Üç dilek hakkın var, söyle bakalım!” dese sana, “Üç tane fazla gelir, yorgunluk olur, bir tane yeter bana.” dersin sen oysa. Artık bir dikili ağaç, taş üstünde taş dileyemeyecek kadar yorgunsun. En büyük hayallerin çok uzak galaksilerde sonsuzca dönüp duruyor. En küçük hayallerinin uzayan gölgelerindesin. Sıradan beklentilerinle arana camdan duvarlar örülmüş. Kır(a)mıyorsun. Çevrimdışısın. Sahip olduğun bazı küçük ayrıcalıkları bile kullanamaz haldesin. İpoteklisin. Yaşamını emanetçiye verip karşılığında küçük yaşantılar almışsın. Ânlardan ibaret kalmışsın. 


Üçten teke düşürdüğün dileğin ıssız bir adada güzel bir sahil kulübesi olurdu. Deniz, kum, güneş. Mavi ve yeşilin harika tonları. WhatsApp yeşili, sosyal medya mavisi hariç!


Soyu Diyojen’e dayananlardan olan sen rahata kavuşurdun Büyük İskender soyundan gelenlerin ulaşamayacağı o yeryüzü cennetinde. Kendisine dayatılan/belletilen alışkanlıkları sürdürmeyi yaşamak sananlardan uzakta, yani yorgunlardan ve yorgunluktan uzakta, toplum geçirmez bir ada. Senin olmayan savaşların/davaların bedavaya savaşan lejyoneri olmaktan, başkaları senin için çalışsın diye senin de onlar için çalışma zorunluğundan kurtuluş! Sana özel bir dinlenme, yorulmama alanı. Özgür iradesi olduğunu sanarak seçim yaptığını düşünenlerin yorgunluğa boğduğu yapay dünyadan çok ötede. 


Ve son bir mektup yazmak herkese: 


Coğrafya, ülke, bölge, kent, aile, akranlar, gruplar, toplum, toplam, genel, çoğunluk, teamül, eğilim, eğitim, din, tarihsellik, gelenek, görenek, töre, olagelen, süreğen, iş dünyası, toplumsal değer yargıları, idealler, konumlar, duruşlar, sıfatlar, unvanlar, travmalar, moda, yaygınlık, mahalle kuralları/baskıları, alışkanlıklar, bağlar, bağlantılar, bağımlılıklar, reklamlar, pazarlama stratejileri, vitrin ürünleri, kapitalist düzen ve nicesi… Birine değilse bile öbürüne bağlısınız. Sizi yoğurup biçimlendirerek oluşturan şeylere sahip olmayı özgürlük sanıyorsunuz, bağımsız kişilik sanıyorsunuz. Sırtınıza yüklenenleri taşımakla yükümlü bir köle olmayı birey olmak sanıyorsunuz. Biz zamirine katıştırılıp çoğullaştırılmışken tekil birinci kişi zamiri olduğunuzu varsayıyorsunuz. Törpülenerek toplum yapbozundaki boşluğa uyumlu hale getirilmeyi kişisellik olarak algılıyorsunuz. Benlik adında bir hayalete inanıyorsunuz. 


Doğumunuzdan itibaren temas ettikleriniz ve maruz kaldıklarınız oluşturdu sizi. Türlü yönlendirmelerle istendik davranışlara evrilen alışkanlarınızı ve ezberlerinizi “yaşamak” diye biliyorsunuz. Diyebiliyor musunuz? Sahip olduğunuz tek şey bitimsiz yorgunluğunuz. Siz iflah/ıslah olmaz bir yorgunsunuz. 


Sözcüklere çok yüklendim yıllarca. Onları çokça yordum. Şimdilerde itekliyorum, sürüklüyorum hepsini. Yorgun sözcükleri de size bırakıyorum. 


Belki bir gün siz de dinlenmeye karar verirsiniz sevgili yorgundaşlarım! O zamana dek size iyi yorulmalar…