Dostlar, evde otururken ve iki ayı aşkın evden çıkmazken Trendyol’un bir reklamına denk geldim. Nokia 12 00 satıyordu. Sonra aklıma bir fikir geldi. Daha doğrusu bir aydınlanma yaşadım. Yeni bir akım başlatalım ve adımıza Yükselen Yeni Nesil diyelim! Bu düşünce ilk ne zaman aklıma düştü, onu anlatayım.

Haftanın beş günü çalıştığım ve iş çıkışı arkadaşlarla kahve içme eylemini keyifle gerçekleştiren, herkes gibi belirli sınırlar içerisinde özgür bir insandım. O zamanlar normal hayatlarımıza devam ediyorduk, pandemi ile boğuşma dönemi kapıdaydı.

Yine böyle bir mesai gününde iş çıkışı, işten arkadaşımla alışveriş merkezine gittik. Yemek yedik ve ardından kahve içtik. Derken neden mont bakmıyoruz diye düşünüp yaz için hazırlık yapmaya başladık. İşte gözlükler takınıp fotoğraf çekiniyoruz, kabinlerde birbirimizi bekleyip bir beden büyüğünü getirmek için hazır bekliyoruz.

Kendimizi kaptırmışken çantamın olmadığını fark ediyorum, konu ‘‘Tarım devrimi nasıl oldu?’’ ve çantamın mağazanın girişinde askılardan birine asılı olduğunu görüyoruz. Arkadaşım telaşla gidip çantamı alıp getiriyor. Bir anda olan güvenlik sorunu, tüm konuyu ve ahengi bozunca andan kopuyorum.

O an konuştuğumuz konu, eylemlerimizin konu ile uyuşmazlığı, modern hayata ayak uydurmaya alışan kuklalar olmak ve yapaylaşmak üzerine bir aydınlanma yaşadım ancak ortamın büyüsüne kapılıp hayatıma devam ettim.

           

Sonra bir gün(bugün) internette gezinirken Trendyol’un Nokia 12 00 sattığı reklama denk geldim. Linke tıkladım ve uzun uzun baktım, olmayan bir meyveye bakar gibi bakıyordum 1200’a. İşte o an, mağazadaki o tablo geldi aklıma. Bu doyumsuzluğun ve her şeye ulaşabilir olma hâlinin, hep daha fazlasını insani bir alışkanlıkla istiyor olmanın başkalarının da canını sıkmaya başladığını düşündüm.

Sosyal medya saçmalığının, bu kalabalık içinde yalnız kalma kâbusunun, aynılaşmanın ve kanıksamanın sonuna mı geliyorduk? Artık daha fazla meydan okuma görmek istemiyor, aynı kedili videolar üzerine konuşmak istemiyor muyduk? İşte ben bugün istemeyenler olarak azımsanamayacak kadar çoğaldığımızı fark ettim.


Evet dostlar, bu yeni bir akım fikri belli ki kafamı kurcalamaya devam edecek. Şöyle bir baktığımda tüm eskiler ve yeniler ‘‘eski zamanlar’’dan bahsediyorlar. Eskiye duyduğumuz özlem, bize yerleşik hissettiriyor sanırım.

Modern insanın köksüzlük sancısı bu sayede dinebilir mi? Bir gün sahiden de 12 00‘larımızı alıp köylerimize döner miyiz? WhatsApp gruplarından haberleşip bir türlü karar veremediğimiz mekânlarda buluşma laneti sona erer mi ve artık arkadaşlarımızın kapıya gelip biz aşağı inene kadar beklediği zamanlara geri dönme imkânımız olur mu, diye çok düşündüm.

Bir pilot uygulama başlatıp adımıza da Yükselen Yeni Nesil deriz. Ne diyorsunuz?

            

Düşünmesi bile keyif veren, gerçekleşmeyecek kadar içine battığımızın farkındayım, içinde bulunduğumuz şartlar bizi büyük şehirlere ve bağlantılarımıza mecbur bırakmakta. Yine de her şeyi, tüm bu hareketi bırakıp Güney’de yahut Ege’de kendi hayatını kurmaya çalışan insanlar var. Genelde evlenme kararı ile tetiklenen ait hissetmek isteyen çiftlerde görsem de dış dünyaya daha az muhtaç ve kendimize yettiğimiz hayatlara çok mu uzağız gerçekten de?