Ait olduğum dünlerle sahip olduğum günlerin kuytusunda bir gölgelik arıyorum sebepsiz bir kalp ağrısıyla. Göğüs kafesimi sıkıştıran bu darlığa sebep bir yürekten fazlası, biliyorum. İçime işlemesin diye kulaklarımı ellerimle örtüp gözlerimi sımsıkı kapattığım esinti, çatlarcasına tuttuğum nefesime hasret burun deliklerimden girmiyor içime, hayır. İçimde huy olandan kaçıyorum ben pervasızcasına. Dönülecek yerde değilim artık ve gidilecek yeri dinlediğim sahilsizlerin boğduğu çocuklar giriyor kabuslarıma geceleyin. Ölmekten korkmuyorum ama boğulmaktan ve yanmaktan yana cesaretim olmadı dün ve bugün de. Ki ben her esişte titrerken soğuğun haricindeki sebeplerden, nefeslenmeye muhtaç ve mecbur bir ömür sürmeye cüret edemiyor oluşumun sebeplerini rüzgarlar getirip bıraksın arzusundayken avuçlarıma, olmayacak biliyor ve istiyorum imkansızı şimdi ve daima. Talip olduğuma ait olamıyor ve kaçamıyorum hoyrat yumruklarla dövmekten şehrin surlarını. Ellerimin sızısının farkındalığıysa henüz çok gerisinde kalp ağrımın. Ellerimden bir kızıllık sızıyor fanusumun içine, ayaklarım bir ıslaklık hissediyor ama boğulmak korkusunun bedenimde gizlendiği yere ulaşmadıkça bu kırmızı su, ne yumruklarım duracak ne de konuşacak dudaklarım. Yumruklarım konuştukça suskunluk, boynumda yağlı urgandan yapılmış en kıymetli süsümdür benim. Kayboldum sanılmasın, kaybolmanın fazlasıdır her gece güneşin doğuşuyla yıldızların batışından söz eden bir bilgeyi dinlediğim bu uyku.


Oysa bu uyanış; sağımda ve solumda belki bir uçurum, belki bir yolun varlığına işaret eden bazı hoş, bazı mayhoş rayihalara aldırmaksızın yürümeyi mecbur bırakıyor ayak bileklerime. Gözlerim kapalı ve kulaklarım tıkalıyken durmadan ve yılmadan ya burun deliklerimden kendi kanımın devir daimine erişinceye ya da yeniden uyuyuncaya dek bir akşam kızılında yürüyorum.