Yaşadım diyebilmek için;

Geldim, anlaşılan günün anlaşılan saatinde.

Boynuna doladığın sonsuz kızıl yolun üzerinde kıvrılan bir yolculuk istedim.

Yolu önüme serdin, koşmak vardı, yürümek, dinlenmek, salına salına dans etmek,

Yalın ayak aramak vardı, evrenin tüm yolları anahtar sokağın başında kilidine ulaşmayı bekliyordu.


Beklemeler vardı, eklemeler vardı, yamalar, güneşin bağrında kavrulan asfaltın zifti vardı.

Sen vardın, günebakanlar vardı şaşırmış

Gün diye aya kapılmış

Aya çiçek olmuş, bize kimseler yar olamazmış.


Her ayın son perşembesi gelen neşe,

Hayat geçiyor diye kapıldığım o aman vermez endişeye dönüyor yüzünü.

Ve yaşadım diyebilmek için sonsuz bir hüzün denizinde kayboluyorum.

Yönsüzüm.

Ön sözüme yalandan neşe kırıntıları serpiştirip,

BAKINIZ BÖYLE YAŞANIR BU HAYAT!

Diyorum içten içe, diyoruz içten dışa.


Yalanız, 

Yalancıyız.

Çevirdiğimiz her dolap başka eve açıyor kapısını

Ait değiliz kendimize ve bir başkasına.


Kilitli kapılarımın anahtarlarını ben bile bulamıyorken

‘gel kurtar beni, gel anla beni, gel dinle beni’

Diye yakarıyoruz.

İçten içe, içten dışa.


Yuvayı iki kuş yapar,

Dişisi ayrı kişisi ayrı telaşla,

Anlaşılan yerde, anlaşılan saatte

Başka yuvaları şenlendirmek üzere.