Fayansta oynaşan ıslaklıkta bir yüzümün olmadığını görünce daha çok şaşırdım. Tenimde ki damlacıkları tek tek toplayıp bütün yapmak istedim. Her biri ayrı ayrı yerde olması gerek diye düşündüm sonra. Saatlerce bir köşeye takılıp kalan gözlerim, yanık güller gibi öylece kalmamış, yapraklarını dökmüştü. Tek temennim sıcak suyun buharı olmaktı herhalde. Buharlaşmak. Islak dudaklarım bana öylesine yabancıydı ki. Öyle sıvılaşmıştım ki. Su beni gerçekten yıkıyor muydu? Yoksa bende zamanla ona benzeyip akıp gidiyor muydum ?

Tanrım dedim.

Tanrıııımmmm bana yol göster!

Gidecek bir yerim yok. Gidecek bir yolum yok.

Vurulmuş bir at gibi başım.

Kaç dakika olmuştur, kaç saat... baktığım şu fayans. Zaman dilimi eriyor hafızamda. En sevdiğim yerine gelirsek eğer, köpük köpük beyazlar bana hepten yabancı. Sanırım beyaza saflık anlamını yüklediklerinden olmalı. Peki, ben niye kendimi hiç saf olarak görmemişim Tanrım. Senden önce niye hesabımı kesmişim

anlamış değilim. Derim sıcaklığı kabulleniyor, parmak uçlarımda rahatsız edici bir buruşukluk. Buruşukluk, dün gibi misal. Fayansın ıslak yerine gidiyor gözlerim. Tanrım neden yüzüm yok benim? Gülüyor muyum? Ağlıyor muyum? Kestiremiyorum. Meraklanıyorum, musluk başlarına bakıyorum yüzümü aramak için, yüzüm yok resmen! Sahi, bu kadar yüzün içinde nasıl yüzsüz dolaştım yıllardır diyorum. Dayanamıyorum bu sürekli akan sıvılaşmaya. Ayaklarım bir yük gibi taşıyor omzumun arasına konulmuş başımı. İtiyorum sağ ayağımla, tahta ıslak kürsüyü. Nankör diye seslendiğini düşlüyorum kısa bir arada. Vücudumdan sıyrılmamış su taneciklerini, bir silginin çizikleri sildiği gibi siliyorum. Ayaklarım yerini yadırgıyor kurulukla tanıştığında. Büyük bir heyecanla aynaya kavuşmayı bekliyorum, gözeneklerimde dahil. Sisli ayna parçasını ellerimle silip, onu yeni doğan bebe gibi ağlatıyorum. Gözlerim... Yapayalnız kalmış bir ağaç gibi büyüdükçe büyüyor aynada. Ama yüzümde tekrar eden eksiklikler var. Daha bilmem hangi zaman diliminde ıslaklığını hissettiğim dudaklarım ve burnum yok. Böylece yüzüm korkutucu bir animasyondan öteye gidemiyor. Hemen odama gidip gardırop üzerinde sadece beni görmek için bekleyen aynaya kavuştuğum da, hafif kızarık, küçük olmayan burnum ile karşılaşıyorum. Sonra koşar adımlarla salonda beliren yanları ahşap oynamalı aynada dudaklarımı keşfediyorum. Tanrım bir yüzüm oldu benim deyip ağlıyorum. Her ayna bir parçayı suratıma eklerken bu nasıl tümevarım diye söyleniyorum.

Tanrım bana yol göster!

Gidecek bir yerim yok.

Bana yol göster, her gün eksiliyorum. Her gün parçalarımı topluyorum aynalardan yahut çekmeceler den. Raflardan, dolaplardan...

Tanrım dayanamıyorum kendime.

Anla.