Anılar, kitabın arasında kuruyan bir çiçek gibi eskimeli zihnimizde. Üzerini toz kaplamalı, yıllanmalı anılar. Çünkü yıllandıkça özlem kokacak her biri. Eski çerçevedeki bir fotoğraf gülümsetince yüzümüzü, hasret yaşları akmalı sisli gözlerimizden. Hatıralara özlem duyarken zamana sitem eden bu yaşlara hak vermemek elde mi?


Zaman inatçı, başına buyruktur. Aldığını geri vermediği gibi, kafasını çevirip de ardına bakmaz. Ayrıca biraz vurdumduymazdır da. Arkada kalanların hissettiği acıları dert etmez kendine. Zararı veren kendisi olmasına rağmen, acıların ilacını da kendinde gizlemiştir zaman. Alışmayı öğretmiştir insanoğluna. Kaybetmeye duyduğumuz acı ilk günkü gibi kalsa dayanabilir miydik? Anıların yüküne alışamadan nasıl yola devam edecektik?