Koltuk tutacağı elimden eriyor,
gözlerim bulanık bir dağdan kendine yığılan çığ gibi doldukça doluyor omuzlarıma.
Birbirinden bağımsız cümleler nurtopu gibi bağımsızlık doğuruyor rahminden.
Ahadudu cikletim havayı değiştir!
Yoksa kim sırtlanabilir,
kim sırıtabilir bu trajik hayata.
Dünya sinirle büyütüyor yavrucağını,
Ve benimde asabım bozuk.
Alnımdan misket misket yorgun yıllar
Ve sonra dünden yalnız bıraktığım bardağımın kızgınlığı.
Ve,
bütün -ve leri kucağıma alıp emziriyorum.
Bilincim anda,
Bilinçdışım geçmişten havlıyor.
Çakıl taşları elimin döngüsünde işte,
Yine ait olduğu yere seke seke
Yada
Boşver.
Tekerlekler gibi dönüyor başım,
Bu hıza bu kaza müstahak diyorlar.
Ağzımın terazisi kayık,
İki küfüre bir yudum şarap.
Benzemekten korktuğum herşeye ayna oldum.
Çimen kokusu
Kesildikçe kendini kokuyla ifade eden.
Onun bildiği odur çünkü!
Dolmasın bulutlar boğazıma,
Öksürtmesin gökyüzü beni.
Yeniden kirletebilirim bir kaç güzelliği ayyaşça.
İnim inim inliyor çaresizliğim,
İnce çorap yırtığı gibi kalakalıyorum.
Gamsız bir adam olsam düşüncesi
Bir kaç yıldır gıdıplayıp duruyor içimi.
Ama ben lanet olası bir hassasiyetim.
Kimi zaman bu hassasiyet ise haysiyet bırakmaz insanda.
Çünkü tüm iyi şeyler körelir bu dünyada.
Eksilir,
Ufacık bir kum tanesi olur.
Kum saati patlayınca içinde,
Sende değişirsin.
Güzellikleri içine atan bir sandık olursun.
Kirlensin istemezsin başka ellerde.
Onlarsa pandoranın kutusu zannederler içindeki yenilgiyi.
Düzlüğe çakılıp kalan bir ağaç gibi
Köklerin kavrarken toprağı
Sen zamanın sende hantallaşmasına ağlarsın.