Yatağına uzandı adam, iki elini başının altına koydu ve odasının tavanına baktı. Kimliği belirsiz gözyaşları dokundu, okşadı ve aktı yanağından. Gözleri karanlığa alışınca seçebildi odadakileri, baş ucunda üç gün önceden kalma yarısı içilmiş su bardağı. Sahi, en son ne zaman yemek yemişti? Düşünceler okşuyordu beynini, sanki faili meçhul kalıyordu tüm çığlıkları, kapattı gözlerini bir daha hiç açmak istemezcesine. Genç adam kalktı yatağından ve heyecanla çıktı. Hemen yanındaki odanın kapısını açtı. Güneş doğalı çok olmuyordu, annesi odasındaki makyaj masasının önünde bir şeyler sürüyordu yüzüne, koştu genç adam ve sarıldı annesine, gülümsemeye çalıştı kadın, güldü de ama genç adam görmedi onun güldüğünü. Acaba sevmiyor muydu annesi onu? Eskisi kadar ilgili değildi, neden diye düşündü genç adam. Acaba bir şey mi yaptım? Kadın kalktı oturduğu yerden ve döndü genç adama, saçlarını okşadı, uzun ojeli tırnaklarıyla sevdi çocuğun yanağını, sonra uzun zamandır yıkanmamış saçlarından öptü. "Bir gün," dedi sesindeki tonda cellatları saklı olan kadın. "Anlayacaksın oğlum, anlayacak ve ağlayacaksın." Güldü çocuk "Anlıyorum zaten ben." diye geçirdi içinden "Hem neden anlayayım ki?" Ama bir şey demedi, ağzı oynamadı, yüreğiyle onayladı. Annesiyle sarıldılar ve adam çıktı odadan. Biraz bekledi kapıda, sonra annesi geldi gökyüzü gibi güzel bir elbise giymişti, dizlerinin boyundaydı elbisesi. Adam gözleri parlayarak baktı annesine, ne kadar güzel diye geçirdi içinden, aralarında beyazlar olsa da altın sarısı idi kadının saçları. Hayran oldu bir kez daha adam annesine, el ele tutuşarak çıktılar yıkık dökük evden. Kadın kapıyı kapatmadan önce döndü ve baktı yıllarını geçirdiği eve, güldü ya da ağladı, anlamadı adam ama daha da sıkı tuttu annesinin elinden. Kadın kendine gelince devam ettiler yürümeye, yürüdüler, insanları bıraktılar, arkalarında yürüdüler, zamanı bıraktılar. Denizin karşısında bir banka oturdular, yorulmuştu adam, acıkmıştı da ama ses etmedi. "Bak," dedi sesi titreyerek kadın, elini denize uzatıp "Bak Atakan, işte budur zaman, deniz gibi alır götürür tüm iyilikleri de kötülükleri de sana hiçbir şey bırakmaz." "Zaman kötü müdür anne?" Kadın bu soru üzerine kahkaha attı. "Zaman hırsızdır oğlum; herkesi, her şeyi alır elinden." Ve oğluna döndü kadın, "Hadi sen git, oyna parkta." Oğlunun mavi gözlerine derin derin baktı, çocuk koşarak gitti salıncağa, kafasında çocukluk hayalleri ile sadece sallandı. Sıkıldığında ise gitti ve banka oturdu. Annesinin az önce oturduğu yere ve dinlendi orada. Sonra yerden bir papatya aldı ve attı denize, "Seni seviyorum anne." dedi gülümseyerek. Yatakta sağ tarafında döndü ve bacaklarını karnına çekti adam. "Zaman en büyük hırsızdır." dedi karanlığa. Gözyaşlarını saklamaya vakit kalmadan aktı buluttan akar gibi ve kapattı gözlerini adam yeniden. Kulağında denizin sesi kalbinde zamanın ondan aldıkları.