Çılgın bir kalabalık gibi haykıran avuç içlerimde

ve ıslak kalbiyle titreyen bir serçe gibi dallarıma konan

Susmanın baharında hemhal,

zamanın namlusunda düşman kardeşim

yollarımızı ortadan ayıran

ve ayırdıkça kavuşturan bir buhrandan

sıyrıla sıyrıla kendi damarımıza aktığımız

iki deli kan

içimize akan güneş ışığına perde

ve soğuk

ve karanlığız birlikte.

ve aydınlıklar getirdik

kendi göğünde çağlayıp

boğulan ülkemize.

ağaçları mülteci ettik kendimizle beraber,

yuva arıyoruz ilanlar asa asa

ki ağaçlara saksı bulmak elzem

kanaya kanaya sürgün oldukları topraklar

beton yığınlarına yurt olmuşsa.


velev ki atları çiftliklerinden kaçırmışız gece yarısı

yelelerini geceye yorgan etmişiz gözlerimizi kapatıp

ve karartıp.

atlara dedim ama sen onu bir köpek farz et.

Velev dedim zaten, nerde bizde bir sokak köpeğini

sokaktan kaçıracak cesaret


Yüzünün eşiğine vardıkça

Rapunzel'in kulesini tırmanıyorum

gülüşün kadar uzun bir kelimede, kardeşim.

Gülmek muğlak bir gerçektir sözlüklerinde senin

Ağlamak mutlak birinci vazife

böyle yazar bu sende

Yüzünün haritasından

bir kitap çıkarmışlığım var benim.

hece hece okudum içinin şifrelerini

çağın ateşi yeşilinden fışkırıyor gibi

çakmak çakmaktı gözlerin

hançerende bir dua fısıltısı

karınca sesleri gibi uğulduyor hep kulağımın dibinde

bir ekmek kırıntısı gibi hep

minicik bir teselli sesin


duvarlara kara harflerle yazılmış birer mısra gibi

ayak diretiyoruz inatla

savaştan kaçan çocukların

ruhumuzun kıyısına vurmasına

deniz kabukları toplayacaktık, oysa

küçüldükçe büyüyen bebek bedenlerin

diz kapaklarında parçaladık pamuk şekerleri

mezarlar dizdik mahallenin tenhasına.


Velev ki bir gece tüm katillerin katili olmuşuz seninle,

günahımızı bileğimize bir balon gibi bağlamışız

Katil sayılır mıyız diye sorup vicdanımıza

sabaha kadar sarılıp ağlamışız.


Velev dedim zaten kardeşim,

biz

bize kurşun atanlara atacağımız

gülün dikenini ayıklamışız.