Ejderha tünediği yerden çıkmadı. Onu kapıda bekliyorum. Küçük bir ejderha; on beş santim boylarında, eni beş. İki buçuk yıl önce doğdu, balkonda. Pek çıkmam, kiler niyetine kullanıyorum ben. Elime geçeni buraya atarım. Hem çöp hem de dolaptır. Bakkaldan koli yığmıştım, taşınınca lazım olur diye. Üç tane vardı. Dördüncüyü getirdim, içinde yumurta varmış. Bir aya kalmadı ejderha doğdu.
Leş gibiyim o gece, yarım viskiyi dikmişim, beş bira yuvarlamışım. Bebek seslerine uyandım, komşudur dedim ama çok yakındı. Kilere gittim, kutuları boşalttım. En son dördüncüyü açtım, ejderhayla o gün tanıştık. İsim vermedim, o da zaten konuşmayı bilmiyor.
Evin içine aldım, lazım olur diye bir kenara bıraktım. Kafam da güzel, uyudum. Öğlen tepeme çıktı, acıkmış. Evde süt vardı, ben de domates ekmek yedim. Akşama kadar salonda pinekledik. Ben televizyon izlerken, o agu gugu diye emekledi.
Bir yıl sonra aynı gün dışarı çıktık. Dünyayı ilk görüşüydü. Sırt çantama koydum, parka götürdüm. Şanslıydık, hafta içine denk gelmiştik, tek tük insan vardı. Yere örtü serdim, çantamdan çıkardım. Dünyayı beğenmedi, gezmesini istedim kabul etmedi. Önümüzden pamuk şekerci geçiyordu, ona bir pamuk aldım. Pamukçu ejderhayı tanımadı, parasını aldı ve gitti. Ejder şekeri sevmişti, dişlerinin çürüyeceğini bilmiyordu.
Bir yıl daha geçti, süt dişlerini dökmüştük. Ben iki yıl daha yaşlıydım, dişlerim aynı görünüyordu. Bir evi paylaşmaktan memnunduk. İşleri bölmüştüm, yüküm hafiflemişti. Onun karnı doyuyordu ve içerisi sıcaktı.
Yarım yıl daha geçti, bodruma taşındık. Ejderha büyüyecekti, saklanmak isteyecekti. Dünyayı sevmediğini biliyordum. O gece çok içtim yine. Kafam güzel olmadı, bir türlü rahatlayamadım. Ejderhanın odasına gittim. Yatağında yoktu. Pencereyi açık bırakmıştı, apartman boşluğunu izlerdi buradan. Seslendim, yatağın altından sesler geldi. Agu gugu, dedi. Konuşmayı öğrenememişti.
Kapıda dikilmeye devam ettim, çıkmasını bekliyorum.