İNSAN NEDEN AYRILDIĞINDA YA DA REDDEDİLDİĞİNDE KARŞI TARAFTAN NEFRET EDER?
Öyle mi oluyor?
Nefret etmek çok ciddi bir duygu, aynı ciddiyetle insanın enerjisini alır. Nefret edebilmek için travmatik bir şey yaşaman lazım. Sıradan, monoton, vasatın altında bir ilişki bitiminde ya da platonik duygular havada kaldığında...hikaye nasıl tamamlanmalı?
Çok sevdiğim bir yazar Cemil Meriç in sevgilisi Lamia'ya yazdığı mektuplara gidelim." Ben seni değil, muradını istiyorum." diyor kelimelerle dans eden yazar. Acaba bizlerde duygumuzu açığa çıkarırken; "seni seviyorum"," benimle evlenir misin?"... gibi son derece cüretkar seslenişlerimizin ardında böyle bir arzuyu mu saklıyoruz? İstiyoruz ki gönlümüzün üzerine bütün geleceğini koysun. Bunu talep etmek de, buna razı gelmekte zor. Yalnızca reddedildin ya da işler istediğin gibi gitmedi diye karşı tarafa; en acısı da kendine kusur yazmak...Aşk denilen son derece latif, insani duyguya ihanet değil mi? Elbette canın fevkalade yanacak ama o melankolinin içinde uzun süre kalmanın bi faydası yok. Çabucak duygudan özgürleşmek en güzel adım.
Vera
Hakiki mânâda sevmek nedir bilen insanlar için bence ayrılık da sevdaya dahil. Fakat insan sevdiği tarafından hak etmediğini düşündüğü bir kuyuya atılmışsa her şeye rağmen bir merdiven uzatılsın istiyor. Kırgınlık, kızgınlık ya da nefret o merdivenin layık ya da hak görülmemesi olabiliyor. Haksız kırgınlıkların yerini zamanla yersiz nefretler alabiliyor. Örneğin küçükken bana bir şeyi sevince, üstüne ona râm olunca her şey mümkünmüş gelirdi. Sanki sevmek bütün ihtimaller karşısında gerekli olan tek eksik şeydi. O efsunlu hâl her şeye muktedirmiş gibi gelirdi. Sanki her kapı açılır, her fırtına durulur, her yıkım bir şekilde onarılırdı. Çok mu çocuksuydu, çok mu abes, çok mu beyhudeydi böyle düşünmek bilmiyorum ama hiç kimseden olmasa bile artık öyle düşünememekten nefret ediyorum.