Kendimizi gerçekten seviyor muyuz?
(2 yorum)Ben bir süredir bu konu üzerine kafa yoruyorum. Durmadan etrafa saldıran, iyiliği ve merhameti gözetmeyen, kıskanç, düşüncesiz insanların her şeyden önce kendilerini sevmediklerini ve kendilerine saygı duymadıklarını düşünüyorum. Çünkü insan kendini sevince, kendine saygı duyunca; kendini hatalarıyla, güzellikleriyle bir bütün halinde kabul edince daha nahif, daha anlayışlı oluyor başkalarına karşı. Kendini sevmeyen başkalarını da sevemez nitekim.
Sosyal medya unsurlarının hayatımızın merkezine konumlanmasının ardından günde onlarca saldırgan içerikli paylaşım görüyorum. Saldırgan içerik dediğime bakmayın, elbette bahsettiklerimin hepsi hakaret ya da küfür, istismar içermiyor. Ama bunları içermemesi de bu beyanları masum yapmıyor. "İlk vegan tostumu yiyorum" diye fotoğrafını paylaşan bir çocuğa, çirkin olduğuna dair bir tweet atılmıştı geçenlerde. Bunun sebebi nedir? Maksimum 15 yaşında, kendiyle ilgili güzel bir bilgi paylaşan bir çocuğa, "bu tipinle mi" minvalinde aşağılayıcı bir dönütte bulunmak, hem de seni buna kimse zorlamamışken. İşte ben birkaç gündür kafamda evirip çevirdiğim bu sorunun cevabını "kendini sevmemek" ile açıklıyorum. Sizin düşünceleriniz neler?
İnsanların içine yerleşmiş bir nefret, ötekileştirme var artık. Farklı olanı, sana benzemeyeni eleştirmek, içten ya da dıştan nefret duymak hiçbirimizin yabancı olduğu bir durum değil ama artık bunların görünürlüğü, şiddeti ve sıklığı arttı. Tahammülsüzüz. Güzele, farklıya, iyiye aklımızın alabildiği, gözümüzün görebildiği hiçbir şeye tahammülümüz, anlayışımız, sevgimiz yok. Yürüyen nefretler gibiyiz. Bunun kendini sevmekle birebir bir bağlantısı var mıdır bilmiyorum ama bunca nefretle dolmanın genel bir sevgisizlikle ilgisi olabileceğini düşünüyorum. Tahammülsüz, sevgisiz, nefret dolu bireyler bu yolda çocuklar yetiştiriyorlar. Bir kimse kendi çabasıyla bunlardan sıyrılsa da toplumun çoğu bu karakterlerden ibaret olduğu için ya bir zaman sonra o çarkların içinde kaybolup gidiyor ya da kendi kabuğuna çekiliyor. Ne yazık ki benim gözümde dünya bunlardan ibaret.
Aslında belki de biz buyuzdur.Freud saldırganlık içgüdüsünün kendimiz dışında bir nesne veya kişiye yöneltildiğinden bahseder.Bizler şiddeti arzulayan canlılarız,her ne kadar ürettiğimiz çeşitli erdemlerle bunu baskılamaya ve ilkel tarafımızı kontrol altına almaya çalışsak da içgüdülerimizin çok daha kökenli olmasından dolayı genelde onlara teslim oluyoruz ve saldırıyoruz.Bundan zevk alıyoruz,acaba sağlıklı olan da bu mudur?