Melankolikliğin Gölgesinden…
(0 yorum)İfadesizliğin içine gömülü duygularım, beni bu saatte bu satırları yazmaya itekledi. Sonumu sonuna dayamıştım oysa, bugünde caydım, bugünde karanlık hayatımda iğne tanesi kadar küçük bir ışıltı aradım.
Işıltıları anlatacak olursam, seni bu melankolik yazının, zevkinden mahrum bırakırım. Bilirsin, her insanın içinde, ızdıraba karşı duyulan bir sempati yatar. Bu satırları yazarken anımsadım da, küçükken ne severdim acıyı, melankolikliği…
Bahsetmek istediğim zorunluluklarım var. Sorumluluklarım var. Görmek istemeyeceğin kadar abartılmış acılarım var… abartılmış acılarımdan bir tanesini sana anlatayım.
(18 YAŞIMDAN)
Ellerim boyalı belli ki temizlenmeyecek kadar alçakça bakıyorlar bana, çayımı aldığımda isteksizce yanacak olan sigaram belki zamana oynadığımdan belki de zamanın bana karşı oyununu yenmek için yaktığım bir sigara oluyor. Sevmek zor gelirken tinere aşık olmamak içten bile değil.
Hava almaya çıkarken ilk önce beynimden çıkıyor duman çünkü en önce aklımdan ateşliyorum sigaramı, ne geliyorsa ilk başta aklımdan geliyor başıma, bitmesini hiç istemediğim bir izmarite dönüşüyor meret!
Razı gelmek istemeyeceğim bir yorgunluk çöküyor üstüme, farzettiğim dakikaların geçtiğini hissediyorum, gözüm saate çarpınca bozulan moralim kaderime dargınlığımdan daha mühim geliyor, dargınlığımın bu çağa bel bağlamış olmamdan kaynaklı olduğunu seziyorum, ikinci dalı ateşlememek için çabucak dalıyorum fabrikanın içine, temiz havanın çarpıntısı mı oldu diye düşünüyor ardından sanayinin o pis kokusuna alıştığımı hissediyorum.
Bela bir ses yakamı bırakmaz oluyor ancak hiç sezdirmeden alıştırıyor kendini, acılarıma alıştırdığım ruhuma yankı yapıyor bunca olan biten, boyalı ellerimle birlikte karar vermişken işe atılmaya, öğle yemeğini aklımla birlikte bekliyoruz, zaman, tıpkı siyah bir kâsede hüzünlerimi sıkıştırıp beklettiğim gibi bekletiyor beni, bunu bazen bana acıdığından yapıyor bazen öyle olması gerektiğinden… Melankoliklikten haz alan yanlarım acı çekmeyi çokça istiyorlar fakat sanayi buna müsait değil.
Bunca olan bitenin ardından beklemenin çizgisinden sabrı buluyorum ve sabretmek hiç kolay olmadığı kadar kolay geliyor, öğle yemeğini yedikten sonra ki gelen uykum acının sillesini yedikten sonra ki halimden beter… keyfi bir duraksamayla gözlerimi kapatıyorum.
Öğleden sonra zamanın akıcılığı sanki uçsuz bucaksızmış da fikrimde zihnimde kaybolmuş gibi oluyor.
Ardından göz kırpan saat günün sonunu müjdeliyor bana. Katı suratımın, yüzü gülerken gölgeme bir halsizlik düşüyor, elim bir mutlulukla günün sonunu getiriyorum.
Servise girerken sessiz bir selamla giriyorum,o sıra kalbimde de kalıcı izler olduğunu hatırlıyorum, 1. Sınıfların kadrosundan olmadığımızdan farklı bir servisle geçiş yapıyoruz evlerimize, indiğimde sevinç ve kaygıyla yürümeye başlıyorum, usulca doğrulup çevreye bakınınca yaşadığımı hisssediyorum, evime gelmiş bulunurken kapıyı dünyalar güzeli annem açmış oluyor. Annemin suratında ki en ince çizgiye kadar dikkatli bir şekilde bakıyorum,inanamazsınız çile kokuyor!
Ah benim cânım 18 yaşım…