Yeşil Kadife
(0 yorum)-Bu bir rüya biliyorum, haydi Sıla uyan, uyan artık!
Sıla’nın ağzından belli belirsiz cümleler döküldü. Rüyasının son evresindeyken, stresten sımsıkı kapanmış olan gözlerini koşarcasına açtı. Bir oh çekti ve tavandaki kireç döküntüsüyle karşılaştı. Günaydın demişti sanki, yoksa ona mı öyle gelmişti? Kireç döküntüsü herkes kadar kusurluydu, selamını geri çevirmedi. Zamanın modası küt saçları terden alnına yapışmıştı. Henüz baharın başıydı. Zeytinin aşı zamanı geçmişti. Cemreler düşmüştü. Güllerin dikimi yeni yapılıyor, pazarda nergis satılıyordu. Öyleyse neydi bu gereksiz ter de şimdi?
Tavandan otuz üç numara ayaklarına indirdi bakışlarını. Bugün pazartesiydi ve beden dersi vardı. Rüyasına geri döndü. Hiç sevmediği yeşil kadife eşofmanlarıyla koşuyor, tüm sınıf arkasından geliyor ve acımasızca gülüyordu. Çok utanıyor ve ağlıyordu. Neyse ki kabustan uyanmıştı. Eşofmanı keşke yeşil yerine başka renk olsaydı, yine kadife oluşunu o kadar sorun etmezdi.
Etrafı dinledi, kokladı. Hayırsız bir sabah onu bekliyordu. Çocukça kalktı yatağından ve ayakları onu mutfağa sürükledi. Mutfak evde olup biteni en iyi anlatan yerdi. Güneşin en güzel tonları burayı doldursa da, bulutlar buraya yağmur yağdırmayı iyi bilirdi. Bazen resim dersinde mutfağın güneşini çizerdi, içinde dolapların mavisi, annesinin moru, babasının grisi, abisinin turuncusu olurdu. Değişik bir renkti mor. Hem çok güzeldi, hem de bir belirsizlik mi güvensizlik mi dese öyle bir hissi vardı ve annesini çağrıştırıyordu. Babası kesinlikle okul binaları gibi sıkıcıydı, gri renkti. Abisini, hareketliliğinden dolayı turuncuyla anlatabilirdi. Güneşin sarısını da en çok kendisine yakıştırırdı, doyasıya boyardı güneşin içini. Her çocuk güneşi severdi, sevmez miydi? Bir keresinde televizyonda bir röportajı dinliyordu. Spiker, İngiliz kökenli küçük kıza neden Didim’i sevdiğini soruyordu. Küçük kız da çünkü burada güneş var diyerek, mutluluğun tanımını yalınca yapıyordu. Severdi severdi, ona göre çocuklar güneşi mutlaka severdi.
Tekrar mutfağa döndü zihni ve annesini izledi kapı aralığından. Sırtı dönüktü. Sigara dumanının hızlı yükselişi sinirli olduğuna dair ilk ipucuydu. Sonra diğer ipuçlarını aradı gözleri. İnsan kendini ikna etmeye görsün. Teker teker bulunurdu o kanıtlar. Sandalyeler küs gibiydi. Terekteki baharatlıklara baktı. Sıralı değildi. Oradan mutfak tezgahına indi. Annesine benziyordu, tezgah pazar yeri gibi dağınıktı. Son bir umut menekşeleri kontrol etti, susuzluktan ağlıyorlardı. Oysa annesi iyiyse, en çok çiçeklere kıyamazdı, suları eksik olmazdı. Emareler tamamdı. Neşesi kaçmış bir sabaha uyanmıştı. Kireç döküntüsünün selamından belliydi. Oysa herkes bilirdi ki anneler neşeli olursa tüm ev neşelenirdi. Mesela ev portakal reçeli kokar, tüm arıları davet ederdi. Mutfak masmavi olurdu. Keyiften kahveleri taşmış fincanlar görülürdü masada. Sigara dumanı yayıla yayıla kahkahayla dağılırdı. Zaten önce kızarmış ekmek kokusu gider ona günaydın derdi. O iş kireç döküntüsüne kalmazdı. Ah ne çok severdi annesini neşeliyken. Bir çocuk başka ne isterdi?
Annesine seslendi.
—Günaydın anne
Aslında amacı günaydın demek değildi, dolaylı olarak nasılsın demeye çalışıyordu.
Buruk bir tatla çıktı annesinin ağzından kelimeler.
—Günaydın kızım, kahvaltı edecek misin?
Cevap mesafeli bir tonda verilmişti ve sorunun içinde başka şey söyler gibiydi. Hiç kahvaltı hazırlayası yoktu, keyifsizdi. Belki de yalnız kalmak istiyordu.
Ama annesini böyle bırakmaya niyeti yoktu. Yemek buharından rengi solmuş saate baktı, daha vakti vardı. Muhtemel keyifsizlik nedeni babasıydı. Yine neyi şikayet etmişti kimbilir? Huysuz, sıkıcı bir adamdı. Ne yapsaydı da annesini mutlu etseydi?
—Anne canım hiç yemek istemiyor. Biliyor musun ben şiir yazdım. Öğretmenim sınıfta okuttu ve beni tebrik etti.
Nereden çıkmıştı bu yalan şimdi. Böyle anlarda ortamı dağıtmak için heyecanla yalan söylerdi. Annesi oku kızım dese ne halt edecekti, ama demeyeceğini biliyordu.
—Aferin yavrum, çok sevindim.
Ah tahmin ettiği gibi oldu, şiiri sormadı. Keşke sorsaydı içi cız etti. Uyduruverirdi bir şeyler. Hatta o an annesine bir şiir yazmaya karar verdi.
Mavi bir dünyanın sarı rengiyim ben
Yalnızım ve çocuğum
Şiirlerini kimsenin okumadığı bir şiir kitabıyım
Tavanla selamlaşan
Yeşil kadife şeylerden hoşlanmayan
Ayakları otuz üç numara
Saçları küt
Mutfağı reçelsiz
Annesi mutsuz bir çocuğum
Hemen koştu odasına, kaptığı bir deftere döktü içini. Annesiyle konuşmuş gibi rahatladı. Bundan hoşlanmıştı. Hem annesi bir gün sorarsa artık bir şiiri vardı.