Tarihe not:

21. yüzyılın 21. yılındayız.

Başlamış bir değişimin sürmekte olan devamında, son derece zahir olan ahirin zamanındayız.


Düz yazılarım pek düz sayılmaz ve bir günlük de böyle yazılmaz sanıyorum ki. Belki demeliydim; "sevgili günlük, bugün sabah kalktım, kahvaltı yaptım..." İşte insanlığın klişesi. İşte gerçekçilik. İşte medeniyetin başlangıcı.


Düşünüyorum. Bir insan anne karnındaki uykusundan uyanır uyanmaz hayatına başlarken nefes almaktan, ağlamaktan, duymak, hissetmek gibi temel şeyleri yaptıktan sonra yaptığı ilk şey beslenmektir. İnsan uyur, uyanır ve tıkınır. Hayat kahvaltı ile başlar.


Sonra demeliyim ki "saat 07.30'a gelirken servise binip okula gittim." Ama hayır, tüm bu satırlar "sevgili günlük" diye başlamıyor ki, tarih ile başlıyor.


Düşünüyorum. Tekerrürden ibaret midir zaman, yoksa bir ibret mi? Sene 1920. Yirminci yüzyılın yirminci yılı. Birinci Dünya Savaşı. Tüm o siyah beyaz silik fotoğraflardaki hüzünlü silüetler, bilhassa gözler. Tanklar, tüfekler, yaralılar, açlar, hastalar, yaşlılar, çocuklar, kadınlar... Sanayi Devrimi'nin sebepleri ve sonuçları... Yaşasın medeniyet. Düşünüyorum. Tekerrürden ibaret midir zaman, yoksa ibret mi? Düşünüyorum. Düşünecek çok şey var.


Saat 01.30, henüz on yaşındaki küçük erkek kardeşim salonda sıcaklığından eser kalmamış sobanın yanında telefonuyla oynuyor. Çağın tüm hırçınlığını hücrelerinde taşıyan bu çocuğa akşam interneti kapattıramıyoruz. Ortalığı yıkıyor. Yarın okul yok. Dün de yoktu, ondan önce de ve pazartesi geldiğinde de olmayacak. Arkadaş yok. Sokak yok. Eğlence, huzur, gerçek mutluluk yok. Çünkü pandemi var. Denklemler matematiğe has bir şey değil. Hayatta da var. Hayatımıza girenler ve çıkanlar birbirini götürüyor. Buraya uzun uzun koronavirüsünün hayatımızdan aldıkları ve hayatımıza kattıklarını sıralayabilirim fakat buna lüzum yok. Zaten köşeli olan hayatlarımızda iyice uçlara çekildik gibime geliyor. Şairin dediği gibi "bir umuttur yaşamak" ve bir şarkının melodisiyle "büsbütün kaybettim bana dokunmayın sakın" arasındaki keskin geçişi anlık olarak yaşayan tek kişi olamam. Eskiden olsa öyle olduğunu düşünürdüm ama fark edeli uzun zaman oluyor ki en çok özel hissettiğinde herkesleşiyor insan. En geçerli modanın modaya uymamak olduğu çağda bu böyle.


Benden deneme yazarı falan olmazmış. Kafamı toplayıp o küçük oğlan çocuğu, salgın ve değişen zaman ile ilgili yazmalıyım belki, ama gözlerim ağırlaşıyor, şimdilik gidiyorum.