Şimdiyse eskilere duyduğum hasretin buğusu kaplamış tepemi. Okuduğum kitapları özlüyorum. İçine iliştirdiğim güller çoktan kurudu. Yazdığım şiirler de okunmuyor artık. Ne olduğunu, neler döndüğünü bile anlayamadığım bir dönemden geçiyorum. Farkında olmadan kırdığım dostlarımın selamı sabahı kesmesine içerlemeksizin yaşıyorum. Doludizgin sanıp, yalpalayarak kat ederken ömrümün kalanını ve bir şeylerin değişeceğine olan inancımı yitirmeyerek ve ümit ederek geçmişken bunca zaman hâlâ yerimde saydığım gerçeğinden kaçmak değil de nedir peki.


Eski diyorum ama hangisi. Hangi vakit, hangi lahza ki böyle dile gelme ihtiyacı duysun. Hazır oralarda dolanırken biraz duraksamam gerek. Açıkçası anlatmadan da geçemeyeceğim. Ergenlik çağına gelirken hafif seslerin kalınlaştığı ve bazı maceralara düşmeye başladığımız yaşlar. Hele ondan önceleri ilk platonik aşkların yaşandığı dönemler. Mahallemizde, içimizde ona karşı derin aşklar biriktirdiğimiz bir Asuman abla vardı. Tabii bizden çok büyüktü. O bizim mahallenin Fahriye ablasıydı ve büyük bir tutkuyla izlerdim onu. Sokağında oynar, camına taş atar, köşede pinekleyip, sessizce ve sabırla beklerdik cumbasından belirir mi diye. İnanılmaz bir yürüyüşü vardı caddeye çıktığı zaman. Hakkında çeşitli söylentiler vardı. Evine erkek alıyormuş, bilmem neymiş, hafifmeşrepmiş filan. Aslına bakarsanız öyle biri değildi benim gördüğüm kadarıyla ya da çocuk gözümle gördüğüm kadarıyla. Hangi birimiz o yaşta öyle bakardık ki. Sanmıyorum. Ama Yenipazar'da çoğu esnafın da ona derin hayranlıklar duyduğunu söyleyebilirim. Tabii biz çocukların da hayranlıkla baktığı bir ablamızdı. Mahallemizin Fahriye ablasıydı. Pazara çıktığı zamanlar sokağın başından görünmesiyle eli ayağına dolandırdı herkesin. Esnaf işi gücü bırakır bütün hayranlığıyla seyre koyulurdu. Berber Yakup makas şıklatmayı bırakıp cam arkasında derin derin sigarasını üflerdi. O yürüdüğü zaman sokağın ruhu çekilirdi sanki. Bir kanalizasyon vardır altında. Hayaller akar, düşler akar orada. O künkler onun bastığı toprağın sevinciyle sarılıydı. Latif'in oradan tutun, ta Çiftçiler Caddesi'ne uzanan upuzun bir boyun düşünün eskiden ortasından bir nehir akardı. İşte o meşhur caddede bir sürü insan aktı geçti. Kimi iz bıraktı kimi öylece unutuldu gitti.


İşte Asuman abla yine o muhteşem yürüyüşüyle caddede yürürken Aktar Fuat'ın oradan yani caddenin başından görünmeye başladığı zaman şimdi bile manasını çözemediğim bir nidayla bağırırdı esnaflar. "Hahoooo" derdi. Galiba halıcı Mahmut veyahut ortağı Hurşit falan, muhtemelen bunlardan biriydi bu. Lütfügil falan hemen dökülürdü kapıya. Çok sonradan öğrendiğim; meğer onun geçtiğini haber veren bir parolaymış. İyiydi, güzeldi Asuman abla. Fakat bir o kadar da gamsızdı desek yeridir. Yürüyüşünden sebep, oluşan telaşa kayıtsız kalmasının yanında, Kasap Necdet'in parmaklarını kesmesine de zerre aldırış etmemişti. Refik abinin kahvehanede çıraktım o vakitler elimde çay ve çeşitli meşrubatlarla dolu tepsiyle çıkarken "Hahoooo" sesiyle irkildim, birden ayağım takıldı ve düştüm. Dizimde derin bir yara var, iz var. Asuman abla hem gönlümde hem dizimde iz bıraktı. O başka türlü bir renkti. O bizim mahallenin Fahriye ablasıydı.