Caminin önünde Ahmet Bey’e bakıyorum. Geçen hafta annemi ziyarete geldiğimde yine caminin önündeydi. Mahallenin ihtiyarlarıyla oturmuş, ezanın okunmasını bekliyordu. Yazın Kuran kursu açıldığında, ramazanın ilk haftasında, cumalarda ve kandillerde gençler ve orta yaşlıları da görürsünüz camide. Bir de bazen hiç beklemediğin buna benzer günlerde onları ve daha da küçükleri gördüğünüzde ne düşüneceğinizi bilemezsiniz.


Ahmet Bey aslında mahalledeki diğer amcalar ve dayılar gibiydi ama biraz da sakallarının toplam 67 tane olmasından dolayı her zaman tıraşlıydı (Her sakalının Türkiye’nin bir vilayetini temsil ettiğini söyleyip dalga geçmek için 67 sakal dediklerini annemden duymuştum). Yılların memuriyetinin alışkanlığı ve biraz da çocuklar büyürken ayrı elbise alıp masraf etmek istemediği için de hep takım elbiseliydi. Bu alışkanlığını emekli olduktan sonra da değiştirmemişti. O yüzden tam bir beydi.


***


Oğlu Samet'ten dert yanıyordu o zaman. Aldığı maaşı hiç tutamadığından, evlenir evlenmez iki çocuk yapmayı bildiği gibi para biriktirmeyi bilmediğinden bahsediyordu. O kadar mesai parası nereye gidiyordu? Mesaiden sonra dışarı çıkacak enerjiyi nerden buluyordu bu itin dölü?

Yaşlılar cami önünde sürekli tartışırlar. O yaşa gelmişler ve hala çözememişler gibi dünyayı. Anneme gitmeden önce caminin çay ocağından mevsime göre çay ya da soğuk gazoz alıp onları izlemekten ayrı bir keyif alırım. Ahmet Bey de o gün dert yanıyor, cami cemaati ona kızıyor, özellikle Veysel amca onun gençliğini de bildiğini üstüne basa basa tekrarlıyordu. Ahmet Bey de ondan başka herkese laf yetiştiriyordu. Arada sinirlenip küfür ettiği de oluyordu ve “Cami önündeyiz yahu küfretme Ahmet Bey!” dediklerinde, söyledikleri anlaşılmamış gibi sesini iki kademe birden yükseltip bir kademe inceleterek “Hak ediyor ama pe...” diye başlayıp bazen küfrü ağzından kaçırsa da çoğunlukla kendine hakim olup “Fesuphanallah!” diyerek susuyordu.

Samet fabrikada çalışır, hazırlanan malları forkliftiyle deponun orasına, burasına, ötesine berisine yığar. Ahmet Bey ona forkliftçi diyemez; vonglifçi, bazen de vondifci der, birisi oğlunun işini sorduğunda “Şey vardı ya, işte ondan.” derdi.

Samet bugün hemen önümde yorgunluktan bitkin düşmüş, hiçbir şey düşünmüyor gibi boş boş etrafına bakıyor. Aklında forkliftin olmadığından eminim, ya da kim bilir...


***


Ahmet Bey bir bakanlıkta uzun yıllar çalışmış, çoğu kişiyle iyi anlaşmışsa da kalbini kırdığı ya da arkasından iş çevirdiği kişiler de olmuştu tabii. Gençliğinin ve cüzdanının el verdiğince yaptığı, emekli adama söylenmesi uygun kaçmayan bazı haylazlıklar da yapsa da maaşı yetmediği için üzülerek yemediği haltlar da kalmıştı. Emekliliği yaklaştıkça tövbe etmek için dairedeki bazı doğruları yüksek sesle söylemeye başlamış, emekli olduğunda da hem kendi vicdanında hem birkaç kişi dışında çevresinin gözünde dürüst bir insan olmuştu. Eski günlerini hatırlayan kişilerin dedikleri kulağına geldiği zaman “Herkes bilir bilmez konuşuyor.” der, dedikoduyu getirenden de “Biz seni biliyoruz ağbi.” cevabını alırdı.



Emekli olduktan sonra mahalledeki diğer arkadaşları gibi namaza başlamış, hanımını da alıp hacca gitmiş, sonra günlerini büyük oğlu Saffet’i düşündükçe kıvanç duyarak, Samet’i düşündükçe sinirlenerek, kızı Emine’yi düşündükçe hüzünle ne yapacağını bilemeyerek çoğunlukla cami civarında geçirmeye başlamıştı.

Aynı ana babadan bu üç çocuk nasıl birbirinden bu kadar farklı olmuşlardı? Düşünür düşünür cevap veremezdi. Şimdi önümdeki Samet ve Saffet’e baktığımda ve biraz önce gördüğüm Emine’yi düşündüğümde bu kaygının boşluğunu görüyorum. Hepsi bir örnek Ahmet Bey’in çocuğu. Tek bir olay nasıl da aynılaştırıyor insanları. Hatta garip gelebilir ama bir an o kadar didiştiği Veysel amcanın da Ahmet Bey’in oğlu gibi göründüğünü düşündüm şimdi.


***


Ne yaptıysa yaptı, nasıl yaşadıysa yaşadı Ahmet Bey ama şimdi karşımda musallada dururken ve biz namazını kılmayı beklerken, boşluğu değerlendirip rahmetli hakkında söylenen ters bir cümleye kimin olduğunu çıkaramadığım bir ses “Ben ne sakallılar ne köseler gördüm.” deyip çıkışınca aklımdan bunlar geçti.