"Kurmaca nedir?" sorusu gerçekliğin şüphe kazandığı her noktada zihinde belirmesi mümkün olan bir sorudur. Kurmaca, akıl ve hayal gücünü içinde barındıran, zihindeki gerçeği okura yansıtmakta kullanılan bir yöntem olarak düşünülebilir. Bu kavramı tek bir cümle ile tanımlayamamakla birlikte "Gerçek olmayan olgu kurmacadır." gibi sınırlı tanımlar yapmak da kurmaca kavramının anlamının daralmasına yol açabilir. Bu noktada kurmaca kavramına net bir tanım yapılamaması kavramın ne olduğu sorusuna değil ne olmadığı sorusuna yönlendirir. Kurmaca, gerçek olmayan-yaşanılmayan-somut olmayan olguların çoğunu kapsamakla birlikte zihinde olanların gerçeğe yansıtılmasında etkin rol oynayan ve edebi metinlerde gerçeğin ne olduğunu sorgulatan aktif bir kavramdır. Kavramın uygulandığı eserlere değinmek kavramı nitelemek hususunda değerli olacaktır, bu sebeple bu metinde Ateşten Gömlek eserinin kurgu unsurlarına değinilerek Halide Edib perspektifinde kurmaca öğeleri değerlendirilecektir.


Ateşten Gömlek ilk olarak bir gazetede tefrika halinde basılmış, sonradan ilk baskısı yapılmış ve ilk baskı yapıldıktan sonra beyaz perdeye uyarlanmıştır. Kadın oyuncuların yeni yeni bir filmde yer aldığı bu dönemlerde eserin beyaz perdeye uyarlanması kadın figürüne de önemli bir vurgu yapmıştır. Ateşten Gömlek aynı zamanda Kurtuluş Savaşı dönemi yazılan ilk tarihi roman olması ile birlikte, Kurtuluş Savaşı devam ederken yazılan tek eser olma niteliğine de sahiptir. Eserin ilk kısmında Yakup Kadri’ye yazılmış bir kısım olduğu görülmektedir. Bu hususta Yakup Kadri ile Ateşten Gömlek ilişkisine kısaca yer vermek yerinde olacaktır.


Yakup Kadri, Ateşten Gömlek isimli bir Anadolu romanı yazmak istediğini söylüyor. (Bu roman günümüzde Yaban eseri olarak karşımıza çıkmıştır.) Halide Edib ise kendisinin de bu isimi kullanacağını, zamanın söndürüp atmazsa Türk edebiyatında iki Ateşten Gömlek eseri olacağını izah ediyor. Eleştirilen bu eser, bazı eleştirmenler tarafından "Kurtuluş Savaşı tanıklığının romanıdır." diye tanımlamıştır. Peki, bu kadar gündemini ele alan, ses getiren ve eleştirilere sebep olan bu tarihi nitelikli eser kurmacaya hangi ölçüde ev sahipliği yapmıştır?


Konu bakımından, yaşanan olaylarda yazarın kendisini Ayşe karakterine aksettiği düşünülür, bütün olay örgüsü Ayşe’nin etrafında ve Peyami’nin günlüğünde yaşanmaktadır. Peyami karakteri hastanede yatarken kırk üç gün içinde hatırladıklarını bir deftere yazmıştır. Peyami’nin hatırladıkları, Ayşe’nin yaşadığı zorlu süreç, dönemin şartları, savaş ortamında yaşanan aşk hususu, milli mücadele süreci gibi birçok husus günlüğün detayları olarak anlatılmış ve eserin sonunda Peyami’nin kendi zamanına dönüldüğünde, günlükte yazılan Ayşe, İhsan gibi kişilerin aslında hiç olmadıklarına değinilir.


Bu kişiler Peyami’nin zihninde oluşturduğu kişilerdir. Eserin böyle bir son ile bitmesi anlatılan olayların gerçekliğini sorgulatmış, ortadan bir anda kaybolan karakterlerin ve milli mücadele ruhunun aslında daha önce var olup olmadığı konusu okura bırakılmıştır. Okurun "Anlatılan olaylar zihinde geçenler mi gerçek yaşanılanlar mı?" diye sorgulaması olay örgüsünün gerçekliğini sorgulamaktır, bir olay örgüsünün gerçeğinin sorgulanması kurmaca kavramına olan yakınlığına ışık tutmaktadır.


Bir başka edebi eserde kurmacaya örnek vermek gerekirse gerçeküstü unsur barındıran Yüzyıllık Yalnızlık eserini örnek verebiliriz. Bu eserde yaşanan, bir insana domuz kuyruk gibi bir unsurun yüklenmesi. Kurgusal bir olay olduğu düşünülür. Kurmaca kavramının edebiyatımızda birçok kez karşımıza çıkması bu yöntemin kullanılan, aktif bir yöntem olduğunu ve yazar ile okur arasındaki fikirsel, önemli bir bağ ile edebiyatımıza eleştirel bir bakış açısı getirdiği düşüncesinin doğmasına sebep olmaktadır.