Kandırdım dünyayı haydi gidelim


Bölüştüler sofralarında tozlarını

Bir manevra ki kıyasa gelmez akıllı çarklarla

Savurdukça hızından inanmak

Ve kovdukça ateşinden sevgiler dirildi

Siz anlamadınız şamdanlar karanlıktan incinince

Ya kenarında bir çocuk bir suya yetişemeyince

Yağmuru yağdıran her neyse

Ona doğru bir intikam duygusu büyütmeden gidelim


Kalırsam umutsuz kalırım durdukça yerinde

Vaktimi versem bir kız çocuğunun saçlarını taramakla bitmezdi hayat

Ve gitmezdi bir çelişkiden öteye ki orada,

Şımarmış eller sarılırdı kanı akarken

Çamurları çekip çiçeklerden renk verip

Sahte, görüntü vermez camlar yaratacaktım

Bunu ne sevmeyi bilenler ne hazır görenler kabul eder oysa

Ben o kadar delirmedim

Ve delirmeyeceğim daha


Aynı gün, aynı çatlak masada

Alıp başını giden kadınlardan kokular

Çöküp ölümü düşünen kadınlara kül izleri

Bana kanlanıp akmayan çirkin izler kalıyor

Anlamıyorum bitecekleri düşündükçe

Bayat ellerimden taze kuşlar uçmuyor


Giyseler ya hırkalarını

Bana bir cep umuduyla gelseler, aynaları olsa

Bilsem ben de gidilecek yolların bitimini

Ya üç gün demesinler ömrüne dört olanın

Bizi erteleyip koridor sonlarına

Duvar diplerine koymasalar;

Belki anlatırdık neden ölümden berisi var.


Kapısı çalındı

Popüler hırslar oturdu karşısına

İnsan bu insan dediler

Biz avuçlarımızda sıkmadık mı ateşimizi

Koparım almasınlar, sırları bilmesinler diye

Öyleyse neden söküp koymayalım bu gitmezliği


Aynı gün, aynı dünya inatla

Karanlıklar aydınıkları içiyor

Biz azalıyoruz bekledikçe sıramızı

Kara, koyu sözler söylüyoruz göz göze

Haydi gidelim evveli değiştirmeye


Gidelim kalmasa da adımız

Bir böceğin kaçtığı kadar umut yeter

Öyle ki gök bile uyumuş izlemiyor

Korku kadar haklı ve anlayarak

Gidelim, onlar bize benzemiyor.



Fotoğraf: Sezin Hasgüler