Falezlerin sonuna gözüm kapalı, tıknefes koşmuşum da tek bir gün bile böyle sert düşmemişim.

Boş küvete uzanmak misali, yadırgamışım yattığım her yeri ama tek bir gece bile bedenimi toprağa teslim eder gibi üşümemişim.

Yapboz gibi, kimsenin yanlışına bu son dememişim de meğer bugüne dek hiç bin parçaya bölünmemişim.

Bağıra çağıra, aksıra tıksıra kutlayın ve sevinçle tepinin şölen soframın üstünde. Cesedimden parça parça koparıp kamp ateşinin başında şarkılar söyleyin kızartırken. Böyle güzel bir yenilgiye kahrolmayı bile beceremedim, böyle aşağılık bir zaferi kutlamamak da sizin ayıbınızdır.

Sanki uzvum gibi bendendi sevgim ve birinin elini tutamayacak hale gelene dek teker teker parmaklarımı kestiniz denir bütün bunlara,

Yuva diyecek bir yere varamayayım diye bacaklarımı kestiniz sayın.

Kutlayın.

Bitmedi kavganız, düştüğümde bile.

Dinlenmeyi geçtim, duvara yaslanıp son bir soluk almayı çok gördünüz. Sıkıştığı beden kadar küçük bir ruhun bu darbelerden sağ çıkamayacağını görmeyecek kadar kördünüz.

Oldu işte, kabulümdür artık; yanan gemi benimse, okyanusa gömülmek söndürmeyecek. Bereket olup oluk oluk yağsam tanrı değdiğim toprağa bin yıl can vermeyecek. Kendi rahmimde, kendi neşemi büyütsem dünyaya geldiğinde beni anne bilmeyecek.

Bununla yaşamak zorundasınız demeyeceğim bunsuz yaşayamayanlara.

Tebriklerimi iletirim dibini hâlâ aradığım kuyudan.