Bazen, bazen oluyor ki, dedim ona, içimde bir kuş var, alıp eline vermek istiyorum. Söylediğim her söz, sabah serini yaptığım tüm bu hayatı sevme yürüyüşleri, tüm bu griler renklerini buldular sanki, en koyuları turuncu renk oldu.

Ne güzelmiş bir dala salıncak kurup gönlünce sallanabilmek İsmail! Sallanabilmek ama, ulan kopar mı bu acaba, diye bir kere olsun yukarı bakmadan sallanabilmek…

‘‘Ne güzel anlatıyorsun,’’ dedi İsmail, ‘‘içinde birini sevmenin özgürlüğü var.’’

Var ya, yaşamanın, şu tadı Meybuz’a benzeyen meyveli vegan dondurmaların, sokağa atılmış masaların birinde gün batımı serinliğini karşılamanın coşkusu da var. İsmail bak görürsün, şiir de okumaya başlarım ben. Sadece hüzünlü olduğumda da değil. Hayatın hüznü ve neşesi içinde doyasıya yaşamak için, her zaman okurum. Bir kedi alırım lan kendime, aile gibi hissetmek istiyor canım.

Dur kahve yapayım sana, yanına da sade soda açarız mis gibi, diyorum. İsmail artık beni dinlemiyor, hayal kırıklığını öteden tanır çünkü o. Kahvesini içiyor, sodasının markasını beğenmeyip ‘‘Beypazarı koy şu masaya bir dahakine.’’ diyor ve telefonunu, cüzdanını alıp kalkıyor.

İsmail gidince evimdeki boşluğa bakıyorum, akşam esintisiyle belli belirsiz kıpırdanan perdelere, telveli fincanlara ve soda kapaklarına…

Her hikâye aynı bitiyor işte İsmail.

 

 

29.06.20