Bugünlerde para, tanrılardan daha popüler. İnançlar belki de hiç önemsenmiyor artık. Bir araya gelişlerimizde yaptığımız tüm konuşmalar para ve yoksulluk üzerine. Sanat, felsefe veya bilimin hiç yeri yok masalarımızda. Varsa yoksa küllükte biriken sigara izmaritleri ve tadı kaçmış pahalı kahveler. Sıradan bir Türk genci günde ne kadar sigara tüketiyor bilemiyorum ama içme sebeplerini düşünürsek neden hep aynı döngüde dolaştığımızı belki bir nebze anlayabiliriz. Şimdi bizim gibi gençlerin ağzından düşürmediği bir laf var: "Varoluşsal sıkıntılar".


Bu, her neslin büyüdükçe aklına düşen, hayattan tat alamama hissi ve küçük çaplı depresif hâllerle birlikte ortaya çıkan oldukça can sıkıcı klişe şeylerin genel tanımıdır. Evet evet, Türk gençlerinin birçoğu melankoliyi pek sever. Dram yüklü dizilerin ve sefillerin hayranıyızdır genellikle. Belki genlerimize bile işlemiştir bu özellik. Oldukça duygusal, fakir ve gururluyuzdur. Zaten kısıtlı olan paramızın çoğunu şans oyunlarına ve sigaraya yatırırız. Sigara, sigara ve yine sigara. Ben kullanmıyorum fakat bu ülkede pasif içici olmamak neredeyse imkansız olduğundan muhtemelen kullanmıyorum demek gayet absürt olacaktır. Yine de sigaranın bu denli yaygın oluşunu hep garipserim. İzlediğimiz filmlerde de sigara sık kullanılan bir objedir ve sanırım zihnimde sigara doğrudan melankoli ile ilişkilidir. Yani sıkıntıları olan birinin mutlaka sigara içiyor olması gerekir. Çünkü aksi hâlde insanlar neden ihtiyaç duyuyor olsun değil mi?


Peki sigaraya ne zaman ve neden başlarız? Elbette Türkiye'de sigaraya başlama yaşının epey düşük olduğunu biliyoruz. Fakat sıradan bir ailenin üyesi olan gençlerin çoğunluğunun sigaraya başlama zamanlarını lise olarak tahmin ediyorum. Sigara esasında bir birliktelik kurmak demektir. Yani bireyler ortak bir eylem etrafında toplanarak kendilerine bir klan bulurlar. Sigara sayesinde hem iletişim kurmuş hem de bu iletişimle birlikte klan üyeleriyle daha kolay biçimde anlaşma fırsatı elde etmiş olurlar. Bu meret adeta iki insanı bir araya getirmek için icat edilmiş gibidir. 


Sigaradan bihaber birey ise kendini güçlü hissetmek adına yine sigara içenlerin klanına girerek kendi varlığını açığa çıkarmak ister. Kendi varlığını diğerlerine kabul ettirebilmek için imajının sigara içenler gibi güçlü ve soğuk görünmesi gerekir. İçilen her sigara bireylerin depresif düşüncelerini ortaya döktüğünden kişilerin birbirlerine destek olmasının da önünü açar. İşte bu sayede kuvvetli bir melankoli birlikteliği oluşur ve sigara, vazgeçilmez bir nesne olarak yaşantımızdaki varlığını sürdürür. 


Sigara bir kurtarıcıdır, tıpkı İsa gibi. Nasıl fakirler İsa öldükten sonra onun öğretilerini bir bir edindiyse şimdi de aynı şekilde yoksullar, biricik kurtarıcıları olan bu kutsal çubuksularla yaşamda kalmaya çalışmaktadır. Yaşamda kalmaya çalışmak diyorum zira bu insanlık tarihinin belki de en önemli ritüellerinden biridir. Sigara içmeyen birini düşünün örneğin. Son derece sıkıcı ve çekilmezdir değil mi? Masada öylesine edilgin ve eylemsiz durur ki aklına bir keyif sigarası içmek bile gelmez. Oysa içenler öyle midir, ellerinde sallayıp durdukları renkli çakmaklarıyla taze açılmış sigara kutusundan çıkarılan mis kokulu sigarayı ince dudakları arasında ateşe verdiklerinde hangimiz bu leziz ritüelden etkilenmez ki? Çekilen dumanla birlikte o minik ateşin harlanması ve bir süre boğazda gezinen ince sis bulutunun tekrar tekrar havaya fırlatılması oldukça izlenesi değil midir?


Parasızlık, yoksulluk, tanrı ve sigara. Tanrı fikrinden sonra belki de insanı hayatta tutan yegane şeydir sigara. Bir meşguliyet ve inanma aracıdır. Her şey berbat olsa bile sigaranın varlığı insanı rayda tutmaya yeter. Öyle ki birçoklarının elinden sigarayı alsanız onu yaşamda tutan biricik temeli yıkmış olursunuz. Eksikliklerimizi örtmek için biçilmiş kaftandır o. Eylemsiz kalmış başıboş kimselere günü doldurmaya yetecek kadar eylem bahşeder ve günün bunaltıcılığından kurtulmak isteyenlere de girilecek bir sığınak verir. Ey sigara, sen olmasan milyarlarca insan nereye sığınırdı, değil mi?