Yok yere, var yere...

her yere seslendiğim kelimeler şimdi bir uzaklık birimi

kime, neye, nereye sanki bunca gürültünün frekansı 

neyleyim bir kanın dolaşmasıyla oluşacak tensel hazzı 

bu muydu... çıldırtıcı bir akşamüstüne denk gelişim

ne ifade eder, sabahları uyanmakla başlayan düşünce

var mıydı sanki, aklımda kıvranandan bihaberim


anlayışımdan ve hikmetsiz yerlerimden vuruldum,

çatlayıp yarıldım, bir aklın buruk düşüren hengamesiyle

esas şeklimi kavganın ve gençliğin sırtlarında kaybettim 

insan oluşumla gelişen; bir hınç sürdürdü varlık kavgamı

iflasın eşiğindeydi dünya nimeti sayılan varlık...

bilmem bunca zaman hangi fikre münhasır yaşadım 


devamlı dolup dolup taşan, fışkıran içlerim göksüz kubbesiz

çekip alnının çatından vurdular, avuç açtığım rahmetleri

ben miydim, tanımaz oldum neydim nasıldım 

şükür yarım kaldı, bununla imanım kayıp ve öksüz 

toplayamadım, dağıldıkça dağıldı kafamın her zerresi 

anımsamıyorum, neye... ne diye peşkeş çekildi suratım 


tütünde dumanda unuttum tüm genç soluklarımı

allahla tek irtibatım sandım küfrü ve nice belamı 

bendim hep üstesinden gelinen, bendim güç bela 

belki ölmedim, zaman tahrifatlı, mekânım bir ceza 


gözüm hâlâ biraz aydın, hâlâ biraz şaibeli bir noksanlık

geçtim, gençtim... varacak değildim 

karıştırdım, bulandırdım artık hiçbir şekil almıyor varlık