Sonsuz ihtimaller kataloğu içerisinden

Bugüne kadar seçtiklerimin ve

Bir anlığına dahi bakma cüreti göstermeksizin kafamı öte tarafa çevirip elimin tersiyle ittiklerimin

Muhasebesini yapıyorum bir bir

Ben ile ben oturduk

İstişareler içerisindeyiz

Ben çıkarıyorum zihnimin tozlu raflarından bir şeyler ve

Ben de dinliyor ben'i öylece

Arada bir şeyler söylüyor, birtakım değerlendirmeler yapıyor kendince

Arada ise susuyor, hiç konuşmuyor ama

Bazen bir bakışından

Bazen ince dudaklarına çöreklenen ve buram buram alaycılık kokan sırıtışından

Bazen oturduğu yerde huzursuzca kıpırdanışından, elini kolunu nereye koyacağını şaşırışından

Bazen sol kaşının hemen üzerindeki minik kasın milimlik yukarı kalkışından

Anlıyorum onu

Sayfalarca kompozisyonlar, makaleler yazılıyor zihnimde kendiliğinden

Zira halihazırda yirmi dört yıldır tanışız kendisiyle

Buna dayanarak ve güvenerek

Hesap zamanı gelmişçesine

Döküyorum ortaya her şeyi bir bir

Açıyorum içimin en kuytu köşelerini

Çıkarıyorum belleğimin arşivinden bulabildiğim tüm klasörleri

‘’Bak!’’ diyorum, ‘’Bak burada neler var!’’

Alerjim tetikleniyor başta, bir öksürük krizi nüksediyor

Zira her yeri toz duman bürüyor

Bazı klasörleri incelerken, çevirirken sayfalarını teker teker

Görüşüm bulanıklaşıveriyor bir anda ve

Kirpiklerimde ve hemen akabinde yanaklarımın üzerinde bir ıslaklık hissediyorum

“Yapma…”

İmdadıma hemen Ben koşuyor yine

Ne yaptığını gayet iyi bilircesine maharetli parmaklarıyla gözyaşlarımı hemencecik siliveriyor

Ardından kocaman bir kucaklama bahşediyor bana ve sırtıma olanca şefkatiyle ve hafifçe pat pat vuruveriyor

“Sağ olsun, var olsun...”

Bazı klasörleri incelerken ise

Derin bir hissizlik hissediyorum

-Evet, bizzat hissizliğin kendisini hissediyorum-

Ya da

Bambaşka bir his belki o ama

Henüz tanımıyorum kendisini

Ve de tanımlayamıyorum, hiçbir yere koyamıyorum

Aslında bir taraftan oldukça aşina geliyor

Tamamen yabancı değil bana, hayatıma

Bir yerden çıkaracağım, evet çıkaracağım ama

Kendimi ıkınırcasına zorlasam da bir türlü çıkaramıyorum

Hâl böyle olunca ‘’hissizlik’’ etiketi yapıştırıp geçiyorum

Bu ve benzeri durumlarda Ben’in bilgeliğine çokça ihtiyaç duyuyorum

Neredeyse yalvarırcasına, manalı biçimde bakıyorum ona

Herhangi bir açıklama, bir bilgi kırıntısı bekliyorum

Ama nafile...

Zira ''Armut piş, ağzıma düş'' sevmiyor kendisi

Çaba istiyor, emek ve odak istiyor, adanmışlık istiyor çoğu zaman

Kendi yolumu kendim açmamı, tüm pürüzleri ruhumun ve kalbimin kılıcıyla kesip atmamı istiyor

Dolayısıyla cevap vermiyor, onurlu suskunluğunu mütemadiyen korumayı seçiyor

''Öyle olsun...'' diyorum, fazla üstelemiyorum

Artık mücadele etmiyorum

Tüm o bilinmezlikle, kafamdaki tonlarca soru işaretiyle oturuyorum oturduğum yerde

Ve lüzumsuz denebilecek bir iştahla bir klasörden diğerine, diğerinden öbürüne geçip duruyorum ha bire

Bazen bir oturuşta tamamını hatmediyorum, yalayıp yutarak mideme indiriyorum

-Bunların bir kısmını kolaylıkla sindirebilirken, belli bir kısmını ise hazmedemeyip fenalık geçirecek gibi oluyorum-

Bazen ise daha fazla bakmaya tahammül edemeyerek hışımla bir kenara fırlatıp atıyorum

Ben ise izliyor ben'i sadece

Çoğu zaman sessiz olsa da salt varlığını hissetmek dahi yetiyor

Zira mevcudiyeti oldukça yoğun ve de güçlü

Bu sayede tek başınalığım yalnızlık gibi hissettirmiyor bana

Ben ile ben oturduk

İstişareler içerisindeyiz...