vücudunun zeminine

yani ruhuna kopuyor bu fırtına

hayır ağlamıyorum elbette

sadece adını parçalayan zamana şahidim

kudretli bir adrenalinle yakılan sigaralar

sevmek bıçak gibi kesmektir bazen herhangi bir cevabı tam ortasında

mesela senin iklimin benim düşerken çaldığım ıslıkları tanımaz

Beyrut derim yüzüme bakarsın öylece

bilsen bakamazdın

Bağdat derim oturup ağlamazsın bile

istemiyorsan gideyim dersin sonra

o esnada benim gözlerim hiç tanımadığım bir ülkenin devrim efsanelerine doluyordur

bir kaç fiilin fitili yanar ve sebepler her zaman sarhoşu korkutur aldırma

güneşe cinneti anlatıyorsun bir de

üzerinde fosforlu bir ceket

altında tarihi geçmiş tehditler

niyetin esrar kokuyor buram buram

ve bütün avlularda aynı kısık ateşle pişiyor karıncalar

mutluluk diyoruz ve hep aynı rüzgar esiyor biz gülümserken

koynunu kokluyorum

uyuyorsun, ağzımdan siliyorum masumiyetini

zarafetin şuurumu sarmış dikenli tel

aklım almıyor kusurlarını neye teşebbüs etsen

ve çoğu zaman ensemde ürperen eski bir zehrin isyanısın tezahürde

simsiyah bir teselli

apar topar bir pembe

kendimi çok alçak bir yerden çok yüksek bir yere itmek

sen bütün cinnetlerin en Ortadoğu'su

ölümün kıskıvrak toprağa zımbaladığı kahramanlar

ıssız mükâfatlar

endişeli itham ve benden insanlığa yeniden

ama yeniden ve yeniden kopup giden milyonlarca infilak

son kez soruyorum

bunca çocuğun adını ne koyacağız

duyar gibiyim seni tamam saldırma

yaşamak, yaşamak, yaşamak

 

 

Aykut Akgül