Birgün aniden mavi renk hoşuna gider diğer tüm renkler arasından. Mavi bir kazak sebep olmuştur belkide buna… Bir başkası, sen olmayan biri de hoşlanır maviden ve fark edersin ki birçokları vardır aynı anda hisseden aynı hoşlantıyı... Sebep arama anın gelmiştir artık. Nasıl olurda çokları ile aynı farkedişi yaşarız? Bir cihaz mı yönlendiren beyinleri yoksa içe çekilen nefesteki hava mı böyle düşünmene sebep olan? Arama anı gelmiştir artık.

Olasılık hesaplamayı sevmendendir bu soruların doğuş nedeni. Bilinmeyi de öğrenmek mutlu eder kurumuş topraktan olan bedenini. Su ile ilk kavuşmaya benzer çünkü öğrenmek, zaten güzelliğini bilemezsin ki kuru olmazsan en baştan.

Her halini sevmeyi öğrenirsin.. Sonra tekrar başlar arama isteği. Merakın en ışık veren hali ile çıkar karşına, cezbetmek görevidir onun, böyle mutlu eder seni. Ne olmuş aynı isek, ne olmuş fark yok ise düşüncelerimizden? Bu şekilde uzar gider süzülmen, hesaplayabilmek önemlidir çünkü, görmeye gerek yok bunun dışında kalanları diye dünürsün.

Yetimhaneye alınan her çocuk, bestesi yapılan bir eser gibi aşamalardan geçer. Hak edişini kanıtlamalısın çünkü sana verilecek olana karşılık. Kural, mecburiyet veya arzu, her ne dersen de adına göstermelisin değerini; kendin parlatmalısın o solgun görünen ışığını. Sayısı da verilir, bilgileri de paylaşılır bu aşamaların. Öfken, hırsın, açlığın her ne ise seni besleyen, gördüğün düşün gidişini belirleyen ya da gördüğün düşün yüzünden ise öfken, geçemezsin diğer aşamaya ilkinde kalırsın bu üç aşamanın.

Var olmaktır bunun adı. Kurtulman gereken bir bedenin bir listen vardır ihtiyaçlarını sıraladığın. Fark ediş ile başlamalı ve sonraki aşamaya geçebilmeli insan. Hayvan olma boyutuna evrilmeli. Öfkesi artık içgüdüye dönüşmüştür varlığın. Beslenme tersine döner artık, planlama yapmamanın verdiği bilgelik ile. Artık ikinci aşamadasındır. Kükremen, gücünün yansıttığı altın ışığını yayman gerekir etrafına.

En sonunda SEN olursun yaşadığın o anda. İnsan boyutundasındır. Verilmiş en büyük ödül senindir artık. Sonsuz olanı kavrayamamanın verdiği huzur ile dolar ruhun.

Tüm aşamaları geçtiğinde başlar sana verilecek olan kutsal amaç. Generallerin yarattığı düzende üstünlük için yaşarsın artık. Yeniden doğuşundur bu senin. O yüzden testi geçenlerin yaşı bir ile başlar. Daha önceki dünyada, düşünde de kaç yaşında olursan ol tamamlanmış ve ölmüşsündür, bir önemi kalmamıştır o hayatındaki sayıların, hayallerin ve zevklerin.

Korks, yedi yaşına bastığı gün büyük bir gururla yürümüştü yetimhane koridorlarında. Albayın en başarılı öğrencisi, kutsal ışığı en çok hak eden çocuğum diye düşünürken. Yerleri silmeyi, yemekhane tabaklarını dağıtmayı, şifalı otları yamaç kenarlarından toplamayı bırakacaktı artık. Daha önemli görevlere gelecek ve ona daha fazla saygı duyucaktı sesini duyamayanlar.

Kendi ile kaldığı anlarda hayal kurmayı severdi Korks. Konuşmanın yasak olduğu haftasonlarında sadece kendi iç sesi ile baş başa kalır ve o an ne olmak isterse o olurdu zihnin sonsuzluk gezegeninde. Bazen Albayın yerine geçer emir verirdi diğer çocuklara. ''Bugünkü göreviniz bahçenin en büyüğü olan gürgenin yaprakları saymak çocuklar. Yürüyenlere dikkat etmelisin yalnız, yaprağa benzerler ama onların aslında bir böcek olduğunu unutmamalısın.''

''Albayım, yaprak böcekleri gülgen de yaşayamaz ki zaten!! der Korsk ve gülmeye başlar tüm çocuklarla birlikte. Sonra aniden kamuflaj ustası böceğin yerine geçer. Etrafındaki diğer her şeye benzer. Fark edilmez, korkulmaz ondan. Bulunduğu daldaki yeşilliklerden beslenir, yeterli gelmelidir narin vücuduna bu besin. Sonra başka bir böceği görür. O da acıkmış ve davetsizce gelmiştir dalın esas sahibinin evine. Sıcak bir hoş geldin demek isterse ev sahibi. Kendi yapraklarını sunar misafirin sofrasına. Merakın tüm vücuduna yayılmasının ardından hamlesini yapar. Öylesine hızlı davranmıştır ki fırsatı olmaz diğer böceğin kaçmak için. Aynı yemeyi yemekten sıkılmış, daha sulu olana göz dikmiştir bu sefer yaprak böceği. Ve tadını çıkarır misafirini yemenin, diğer yapraklara benzerliği içinde fark edilmeden.

Bazen de yetinhaneye gelmeden önceki kişiyi hatırlamak isterdi Korsk. Ne kadar zorlarsa zorlasın üstün zihnini, hatırlayamazdı bir türlü artık ait olmadığı o geçmişi. Bilirdi ama orada bir yerlerdeydi ham çocukluğu, henüz ateşle tanışmamış pişmemiş bedenine ait dünyası.

Albayın son sözlerini duyduktan sonra kapatmak istedi Korks kendini. Soyutlamak, artık duymamak istedi tüm bedenini titreten bu uğultuyu. Sessizliği çağırmalı, tekrar dalmalıydı kendi yarattığı gezegeninin güzellikleri içine. ''Kesem neden verilmeyecek? Bu daha önce olmadı ki hiç. Yabancı bana bu ders!'' diye geçirdi içinden..

''Emriniz nedir peki?'' diyebildi sadece. Belki Albayın sözlerinden bir ipucu yakalayabilirdi böylece.Keseler, her sabah güneşin ilk ışıkları bedenlere değdiğinde görevlerle birlikte verilirdi çocuklara.Acaba Korks, görev almayacak olabilir miydi bugün diye düşünürken Albay güçlü sesiyle tekrar başladı konuşmaya.