''Kurtuluş günü''. Dağ banliyösünde böyle anlatılırdı büyük savaşın bitiş zamanını. Ceset kokularına alışmış burunlar farklı çekmeye başlamıştı nefesleri içlerine. Anneler artık evlat büyütebilmek için sağacaktı sütlerini. Satışı beklenen et stokları olmayacaktı minik bedenler. Savaş oyununun son eli de oynanmış, evlerine dağılabilirdi artık kaybolmuş neslin çocukları.En çok sinekler üzülmüştü dinlerin bitişine. Alıştım kokuşmuş insan kanının tadına, elma mı olacak karnımı doyuran benim bundan sonra diyerek uçuşuyolardı nefis son komünyonlarının üzerinde.
Yeni düzenin üzerinden altı yıl geçmiş, alışmıştı herkes özgür olarak adlandırmaya kendini. Toplayıcılar her gün biraz daha fazla erzak ile dönüyolardı haftalık yapılan hasatlardan. Yeni tohumlar bulunuyor, eski dünyanın altını gibi değerli bir maden olarak saklanıyordu kavanozlarda. Hiç kullanılmamış kıyafetler, sağlam kalmış çadırlar, fenerler için piller ve hatta bazen oyuncak bebekler ile dönüyorlardı ailelerinin yanına. Buhrandan kurtulmuş diğer toplulukların haberleri gelmeye başlamıştı kulaklarına. Sayıları çok az olan insan grupları halinde yaşıyorlardı dağlarda, göl kenarlarında veya yerin altına kazdıkları çukurlarında. Demir kazıklı binalarda yaşamıyorlardı artık. Bu bölgeler hayvanların yaşam alanına dönüşmüştü uzun zaman önce. Uğrayanda pek yoktu zaten, çirkin geçmişin izleri taşıyan o yüksek yapılara.
Kuzeyin toplayıcıları, şefin talimatıyla daha uzak noktaları araştırmak için görevlendirilmişlerdi. Amaçları daha fazla erzak ve bilgi getirmekti. Hatta güçleri yetecekse eğer talan etmleri emredilmişti diğer toplulukların mallarını. Orman kanunları geçerliydi artık gezegende. Hayatta kalmak için güçsüz olan silinmeliydi kazıksız duran göklerin altından. Nasıl da çabuk geri dönmüşlerdi kendi gerçekliklerine diye düşündü toplayıcıların başı Thark. Cassapolis yazan tabelanın önünde durmuş şefin talimatlarını tekrar gözden geçirirken. ''Siz de bizim gibi miydiniz?''
''İşlerinize, evlerinize, ailenize ya da doslarınıza döndüğünüzde getirirmiydiniz yanınızda başka insanların kanlarını? Bir gün daha fazla yaşamak için çıkarır mıydınız size ait olmayan çantalardan silahlarınızı? Tabi ki sizde aynıydınız. Sonuçta ben sizden gelenim. Size ait bir geleceğim.'' dedi.
Cassopolis, onlarca faunanın bulunduğu göz alabildiğince ağaçların ve otlakların olduğu eskiden mutlu topluluklara ev sahipliği yaptığı belli olan bir göl bölgesiydi. Yaşam burada öylesine korunmuştu ki, Thark bölgede hala insanların yaşadığına emindi. Adamlarına dikkatli olmaları konusunda uyarıda bulunarak, el yapımı mancınığını tekrar kontrol etti. ''Burası sahipsiz bırakılamayacak kadar değeli bir arazi'' diye geçirdi içinden.
Önce, çocuklar için olan bir okulun içini aradılar. Nerede neyle karşılaşacaklarını bilemezlerdi sonuçta. Ardından Elmas Gölüne doğru ilerlerken sırasıyla kilise ve bir budist tapınağının yanından geçtiler. Birbirlerine bakıp en içten kahkalarıyla, gerçekten eskiden bunlara inanıyorduk değil mi diye gülmeye başladılar. ''Lord'umuz ve Buda bize yukardan bakıp gülüyorlar mıdır ne dersiniz?'' dedi aralarından en çirkin yüze sahip olanı. Birbirimizi öldürmek için onları bahane olarak kullandık sonuçta. Her nekadar savaşın inanç ile alakası olmasada adı Dinler Savaşıydı. Tanrı olmanın, tek yaratan olmanın savaşı.
Göle vardıklarında ,etrafın güvenli olduğunu düşünüp serin suyun tadını çıkarmak istediler Thark ve adamları. Uzun zaman olmuştu üzerlerindeki kıyafetlerinin ve bedenlerinin su ile temes etmeyişi. Yüzmenin verdiği rahatlığı, uçuyormuşçasına hissetirişini özlemişti hepsi. Uzun dakikalar boyu içinde kaldılar tertemiz yeşil suyun. Çıplak vücudu ile güneşin tadını çıkaran Thark, mavi renkteki garip kıyafetli iki adamın onlara doğru üst yoldan geldiğini ozaman gördü ve hemen mancınığı onların geldiği yöne doğrultarak adamlarına gölden çıkıp silahlarını almalarını emretti. Neler olduğunu anlayamayan Thark'ın adamları sorgulamadan denileni yaptılar hızlıca. Görevleri buydu sonuçta. Verilen emirleri yerine getirmek.
Tanrı Zeus'a tapan doğulular gibi giyinmiş iki adam gölden gelen kahkaları duyunca birbirlerine bakıp ''Bulduk'' dediler. ''Yeni avlarımız kendilerini bizim için temizlemeye karar vermişler, bekletmeyelim güneşimiz ile ısınmak isteyen bu bedenleri.''