vitrinin tozlu

bardağın kırık.

kanında yüzen tortular

ve biraz da dağınıklık.

ellerin var ama

yazıların yok artık.

sen bir şey değilsin.

küflenmiş duvarlarına,

yaslanan kitapların var.

birileri senden önce ölmüş,

birileri senden önce doğmuş.

çiçeklerin solmuş,

vazon da var üstelik.

geçmişten bir şey dürtüyor seni,

sen bir çivi gibi oynamıyorsun.

sen bir şey değilsin.

çalkalanan dallar oynatabilir mi,

ışığından biraz verebilir mi karşı duvar,

kiremitlerden akan su varabilir mi,

dudaklarına.

ah dudakların,

ıslanabilir mi

sen bir şey değilsin.

güneşe koysalar, kurutsalar

albümde eskitseler

içine kadar çekseler de seni

sen bir şey değilsin.

masanda turunçgiller,

şarabın var...

kadehe doldurduğunda

üzerine sıçrıyor.

seni lekeleyen başkası değil

ve sen bir şey değilsin.

akşam oluyor

bir aynan var 25 yıllık

yıllanan bir şarap gibi

seni gösterip duruyor sana

sen bir şey değilsin.

gözlerin yorgun, çekingen ellerin

utanmaz yanların da var ama

çekip senden alırlar diye korkuyorsun.

sana isim verirler,

bir rengin olur,

bir sesin olur,

bir görünüşün.

sen bir şey değilsin.

bir kaplumbağa gibi küçüksen de,

büyüksün tırtıllardan.

ama kelebek değilsin.

ışıkların yansımasında,

kapıların çarpıp durmasında,

perdeye değip kaçan rüzgarda

patika yollarda,

yahut çöp konteynerı kokusunda

karanlık, küfürlü sokaklarda

iki bıçak arasında kaldığında

sen bir şey değilsin.

bir şey olmanı isteyen onca şeye rağmen

ormanından çıkmadığında

uçmadığında gökyüzünde

koşmadığında

sevinip, üzülmediğinde belki

kimselere göre,

sen bir şey değilsin.

alarm kurmadığında beşe, sekize

otobüslere gitmediğinde

imza atmadığında kağıda,

evet demediğinde mesela

mühürü basmadığında

asmadığında çamaşırları.

bir robot olduğunda ya da olmadığında

sen bir şey değilsin.

yazılarının altında adın,

sıran, sayın

kalınlığın, inceliğin

azlığın, çokluğun

genellerin, çoğulların.

olduğunda ya da olmadığında hatta.

sen bir şey değilsin.

titrek bir mum alevinde sanki ağzın

içinde bir cızırtı

bir çınlama gibi yavaş yavaş adını öğrenirken.

bulanık suretlerde kendini ararken.

gölgelerde, kapı eşiklerinde

saksı tabaklarında sızan sularda,

yüzünün bir yansımasını gözlerken.

sen bir şey değilsin.