“Acele edin, çıkmamız lazım! Zamanımız kalmadı.’’ Kolundaki saatten gelen sinyalle başını çevirdi. Endonezya, Filipin, Kongo, Meksika'dan sonra son olarak İzlanda’dan da sinyal gelmişti. ‘’Başardılar.’’ Sadece burası kalmıştı: İtalya. Binlerce yıldır altlarında büyüyen canavarı iki günde alt etmek kolay olmuyordu elbet fakat sonuna gelmişlerdi işte. Dünyanın çekirdeğini yiyip bitiren son sülük de bit(iril)mek üzereydi. Adamlarından sıyrılıp gelen birkaç dünya dışı yaratığı hakladıktan sonra kendisine doğru gelen adamlarını dumanların arasından seçebildi. Duvarlar artık çökmek üzereydi. Her yer sallanıyordu. İçerisini kendilerinin patlatmasına bile gerek kalmayabilirdi. Bildiği tek şeyse buradan kendileri hariç kimsenin çıkmaması gerektiğiydi.


Üstle bağlantıları tamamen kopmalı.


Adamlarının yeterince yaklaştıklarına emin olduktan sonra, arkasını dönüp girişe doğru koşmaya başladı. Koşarken ara ara arkasını kontrol etmekten kendisini alamıyordu. Adamları hemen arkasındaydı. Son büyük metal kapıdan çıktılar ve toprak tünele girdiler. Burada ilerlemek olduğundan daha zordu. Kazarken buradan koşarak kaçacaklarını hesap etmemişlerdi.


O an tek düşündüğümüz görünmemekti.


Tünelin sonundaki ışığı artık görebiliyorlardı. Umudunun hissiyle hızlandı. Adamları hâlâ tam kadro peşindeydi. Işık iyice büyümüş, kıyı görünür olmuştu. Kendilerini dışarıda bir botun beklemesi gerekiyordu ama... ama bot falan yoktu! Nefesi daraldı. Her şey buraya mı kadardı? Bacaklarından gelen sızıya aldırmadan hızlanmaya çalıştı. Sonra arkadan gelen bir sesle kendine geldi: ‘’İşte patron, orada!’’ Parmakla işaret edilen yere baktı. Kayalıkların arasında bir parlaklık gördü. Bot! Gözleri ışıldadı. Botun olduğu tarafa doğru koşmaya başladılar. Kayalıklardan ötürü kıyıya yanaşamayan bota erişmeleri için biraz suda koşmaları gerekecekti. Kısa bir uğraştan sonra kendilerini bir hamleyle bota attılar. Nefes nefese kalmışlardı.


Botu kullanan çocukluk arkadaşının muzır bakışıyla göz göze geldi ama onu sonraya bırakmaya karar verdi, kendisini suda koşturmanın bedelini ona sonra soracaktı. Gittikçe küçülen çıkış tüneline baktı. Cebinden anahtarı çıkardı ve çok düşünmeden çevirdi. Önce derinlerden bir uğultu duyuldu. Ses sanki denizin dibinden geliyordu. Nizamlı bir ritimle yükselen sabırsız gürleme dağın püskürmesiyle görsel bir şölene dönüştü.


Bot son sürat suyu yara yara ilerlerken cep telefonlarıyla patlamayı çeken insanlar gözlerine çarptı.


‘’Anlamayacaklar, değil mi patron?’’

‘’Hayır, her zaman olduğu gibi. Hep olacağı gibi.’’



*Hikayenin esinlenildiği video linki: https://go.4vio.com/4fb40pe