Beni bul. Köprülerin üstünden ve geçitlerin altından geç. Ağaçları seç, sevdiğin ağaçlara isim seç. Işıklarda dur. Sarının kararsızlığına hayret et. Hayretini severek bul beni. Az aşınmış yollardan geç. Ama en azından üstünden geçim sıkıntısı geçmiş yollardan. Ayakkabın vurana, derin bile sıkana kadar yürü. Yorulunca azal, azalınca bit. Zerrelere ayrılıp rüzgâr ol, yine bul beni.


Ağlamaktan utanma. Gözyaşların dünyanın susuzluğuna çare olacakmış gibi ağla. Bir kaldır başını da ağacın dağa düşen gölgesinin ışık vuran tarafından güzel olduğunu gör. Beni biraz da o ağacın dalları içinde ara. Beni ararken daha az acı çekmek istiyorsan keseceğin kuzunun gözlerine bakma mesela.


Beni bul demek kolay ama bulunca değeceğini bilerek aramak da keyifli olmalı. Beni biraz heyecanlandır. Kavun alırken tatlısını ve küçüğünü al. Yani bu yolculuk bir şeyler katsın sana, kavunun iyisini nasıl seçeceğin gibi. Kendini büyütürken yolu da gözünde büyütme. Sen, beni sevebildikçe sensin. Bu yüzden beni bul.


Şarkılar tuttur diline. Söylediğin şarkıya dalıp yolunu şaşır. Beni biraz da hatalarında ara. İlahi bir dağda sanma. Benim için yıldızın en parlak olanına, çiçeğin en güzel kokanına, yoğurdun en kıvamlısına bakma. Sıkılmadıysan denizlere de bak. Fırtına çıkınca gökyüzüyle denizin ayırt edilemediği noktaya bak.


Fonda çalan şarkılar, pembe-beyaz uyanılan sabahlar, tümü rast giden işler bekleme. Beni bulmak için kışlık montun cebinden çıkan paraya bak. Buzdolabında peynir olmasının verdiği güvene bak. Dağ başında bir evde bulaşık yıkarken hissettiğin huzurda ara beni. Bana kıyamadığında başımı okşamaktan utanma. Ben ne elini iteceğim ne başımı çevireceğim. Ben boğazından gelen bir kahkaha kadar yakın ve güneşin erişebildiği her yerde olacağım. Beni bul, bir bak bakalım sahiden tarif ettiğim yerde miyim?