Yaşama cüretini aldı elimden bu dünya

Yalnız eskimenin ezberi kaldı gözlerimde

Kuru bir çiçeği koklar gibi kokluyorum yarını

Taze bir yara gibi saklanıyorum insanlardan


Neyi biliyorsam ona susuyorum en çok

Neyi arıyorsam ona hareketsizim

Çarpışma yoksa düşmenin adı yok

Sarsıntı yoksa temas manasız


Gıpta etmiyorum hiçbir şeye

Hiçbir dokunuş oynatmıyor yerinden içimdeki taşları

Aldanamam, yerim yok, kimliksiziyim o bayrakların

Ellerim tüm sanrıların düşmanı


Aklın hükmü yok buralarda

Gövden neyse o kadarsın

Bazı duvarlar aşılmaz,

Bazı duvarları en fazla sevdiğin bir renge boyarsın


Derinleri bilmek için sığları unuttum

Öğrendim, bir kulaç hiç kulaçmış burada

Bunca elde bunca jilet diriyken

Vazgeçmek lazım renkli uçurtmalardan


Şimdi hayat

İnsana eşyaların dilini öğreten bir tenhalık

Depresyona şöyle yaklaşıyor cahil tarafım:

Her şeyin başı duygusal temassızlık


Tüm

sessizlikler

bağırıldı

Yaşam

cephesinde

yeni

bir şey

yok

epeydir


-Buradan sonrası şiire dahil değildir-


Aklımda düşündükçe büyüyen bir hazımsızlık

Yürüdüm, dalgalar kıyıya vurdu, bir banka oturdum, rüzgar saçlarımı savururken müzikler çınladı kulağımda, birileri konuşarak, birileri gülüşerek geçti yanımdan

Hastalığımı unutmak için karaladığım şiiri sonlandırdım

Ayağa kalktım, sağımda yakamozlu bir deniz, çakıl taşlarının üzerinde durdum, kimsesizliğime tebessüm ettim,

kendimin bile görmediği bir tebessümdü bu

Sonra

Öfkelendim neye öfkeli olduğumu bilememeye

Çıkardım hüznümü cebimden, sıktım yumruklarımı

Yürüdüm

İlan yapıştırmayınız yazılı bir duvarın önünde durdum

Kalemim yoktu, gözlerim vardı

Boş kalan kısımlara bakışlarımla şunu kazıdım:


İnsan eksikliği değil, paylaşım yoksunluğudur yalnızlık