Yirmi yılda, kırk asrı devirdim beynim ile,

Kırk asır geçince şu yürekle,

Hem diktim, hem giydim, ilahi bir gömleği.


Şimdi karşıma,

Kırk yıl yaşayıpta,

Girememiş kırk yaşına,

Bir ahmağı çıkarıpta hayat,

Tüm umutlarıma,

Tüm inançlarıma kast ediyor.


Oturmuş, baksan saygıdeğer yaşlarında,

Ahmak sürüsü karşıma,

Anlatıyor bana, doğrusunu bildiğim yalanları.

Bir asır bile etmez şu hayatın,

Ruhunda yok zerre sanatın,

Nasıl oldu da sürdü şu çirkin saltanatın,

Görüpte yaşadığım şunca asırdan fazla?


Şu yaşlarımda görüp, geçiridiğimi,

Tespih diye sarıpta versem eline,

Bir kırk yıl daha yaşasan,

Kör düğümleri çözmeye yetmediği gibi aklın,

Koparacaktır elinde ki kırk asrı da!


Bıyıklarım yeni terlemişse kime ne?

Aynı kelle yok mu omuzlarımızda?

Şimdi assalar tutup ikimizi de,

Yağlı urganı geçirince cellat boynuna,

Tir tir titremeyecek mi,

Çok yaşamakla övünen şu ruhsuz bedenin?

Şu boynun benim taşıdığımdan,

Fazla mı taşıyacak bedenini?


Şu dünyaya benden fazla bakıpta,

Nasıl becerdin daha az görmeyi?

Nasıl olur da, benden daha az bildin,

Konuşupta yazmayı?

Nasıl oldu ey ahmak insan,

Yıllar evvel önce doğupta benden,

Nasıl daha az yaşayabildin benden?


Cahil olmanın yaşı mı var?

Ahmaklığının göz kamaştırdığı kadarsın,

Sen yanlış anlamışsın,

Kırk yılda bildiğin kadar değil,

Neredeyse şu yarım asırda,

Bilemediğin yaştasın.

Korkarım ey cahil senden,

Kırk yıllık şu aciz bedende,

Ancak el kadar bebek kadarsın.