Onları kovuk insanların rencine vereceğim

Rutubetli evler ve yalnızlığın koynu bu yüzden doludur.


Bildiğim hayatlar okuyorum insanlara

Öğle paydosunda duvar diplerinde,

Hastane kafeteryalarında gerçek yüzümle

Sunaklar istiyorum arzuların dönüşü için

Öyledir ki onların çaresizliği birleşip acılara,

Benim göğsümde kıtalar kadar dermana karışıyor.

Ve ürküyorlar ellerimden

Beni inanılacak bir şey sanıyorlar.


Neydi güzel kadınların beni vermek istemediği

Ya korkular çirkin yalanlar söyletirdi onlara

Hırstan delirirlerdi nasıl?

Ölüme doğru büyürken bacakları ben,

Bir kırmızıyla çıkıp gelmek isterdim

Gelmek isterdim korkardım

Böyle bir deliliğe deliler de kalkışamaz

Hep bildim, biliyorum.


Bir hayaldi sanki gülümsemenin gerekçesi

Ben öyle çabuk ve tatmadan geçirmiş olmalıyım ki

Kızamıklar çiçekler çocukluğuma tanrı şekeri oldu.

Oysa utanırdım olmaz demeye, düğmelerim kopardı.

Ağlardım, mendilim yok

Burnum kanardı sevmeyi denemekten

Atatürklü yakalığım kanlanırdı.

Bana bakarlardı utanırdım.


Bildiğim hayatlar okuyorum

Bir çiçek sevgisidir evet toprağın üstünde

Bir mezarlık bekçisinden ödünç durur

Yürürdüm bir devlet memuru gibi üzerinden

Toprağın salyası akardı gördükçe

Anladıkça çiçekler renk beğenirdi dünyadan


Sonra kışı çağırdım onlar için

Ölümden bahsetmedim ancak acımdan

Revnaklı kurtuluşlar düşündüm hıçkırdıkça

Sularla müjdeledim gövdelerinden ancak

Çay ninesi masalları anlattım bana bir daha bakmasınlar diye

Kaçtım.


Bildiğim hayatlar insanlara

Şehrin yalanlarını bir merhem gibi işliyor

Ben izliyorum vekalet bulmuş gibi tanrıdan

Saklanıyor çiçekler, başardım diyesim geliyor

Kadınlar çocukluğumu emziriyor

Göğe çıldırmış gibi maviler çalmak istiyorum

Geliyor.

Bir kadın kucağında çiçekli bir çocuk

Ellerime uzanıp "bunu sen soldurdun" diyor.



Fotoğraf: Semi