Bir çocuğun en büyük düşmanıdır

İnsansız odaları aydınlatma gayreti


*


Işığı açmak için tüm mahalle benzer düğmelere bastık o dönem

Kimi aydınlığı buldu, kimi karanlıktan kaçtı

Doksanların sonlarıydı, tüm ışıkları yanık

perdeleri sıyrılmış bir evde

Pencereye sığınmış yalnız bir çocuk

O gece çok ağladı

Sismograflar deprem geçti kayıtlara


Çok şiddetli bir şeyler olduğunu anımsıyorum şimdi

Ama bana sorsalardı, deprem demezdim ben buna


Saçlarımda birkaç okşanma eksikti

Neşemi yüzümde toplayıp kimselere koşamadım

Mutluluk saklanılması gereken bir şeydi benim için

İnsanlar bozabilirdi kırlentten yaptığım çift kişilik evleri


Sonra bir şeyler de fazlaydı sanki

Dokuz yaş modasına uygun değildi sırtımdaki morluk izleri

Herkesin yaşını büyüttüğü sıralarda

Büyümekti benim en azılı düşmanım

Bütün oyunlardan erken ayrılır

Kapısını anahtarla açtığım

Boş bir eve kusardım çocukluğumu


**


Çocukken dolabımda bulamadığım için

Uğruna dayaklar yediğim o ''sorumluluk''

Sorumluluk, ne garip kelime


Ben o yersiz öfkeli suratları tanıdım ya vaktinden evvel

Hangi pencere kırılsa suçlusu ben çağrıldım ya hani

Bahçede öylece oturduğum halde

Şimdi bir kuş tüyü düşse önüme

Benim yüzümden oldu sanıyorum

O yükleri hep bir beden büyük aldılar bana

Yırtılsın diye uğraştıysam da olmadı

Yama diye bir şey icat olunmuştu gariban sokaklarında

Seneye de giydim hepsini

İyi halt, çok iyi

Mutluluğu aramayı haddim görmedim

Ezberimdi mutsuzluktan kaçma gayreti


Başkalarının eskilerini giyen her çocuk bilir bunu

Hiçbir şey yeterince eski değildir

Mutsuzluk dahil


Siz hiç, asla eyleme dönüşmeyeceğini bildiğiniz bir öfkeyi sakladınız mı bakışlarınızda

Ben saklamadım

Söktüm attım içimde ne varsa

Başıma gelenler için suçlamıyorum kimseyi

O yaz öğleni, büyüteçle yaktığım çekirgenin ahı tuttu diyorum

O çekirgeye affettirmeye çalışıyorum kendimi

Evimdeki böcekleri üşenmeden yeşilliklere taşıyorum

Yanlış yerdesiniz dostlarım,

Burası çocukluğunda bir çekirgeyi katletmiş o kötü adamın evi


Ama bir gün yazacağım bir duvara

Ant olsun, uygun bir duvar bulursam yazacağım:


Siz,

vaktinde,

bir çocuğu,

öyle sevmediniz ki

O çocuğu bir çekirgeye bile düşman ettiniz


***


İnsan çocukken kahvaltı sofralarından sıkılır

Kaide budur

Böyle şeylere sitem edilir arkadaşlar arasında

Ezan sesine yahut eve vaktinden önce gelmiş bir babaya

Tam da burada gülümsüyorum

Bana çocukluğu yanlış öğretti bu dünya

Önce küçülmem gerekti benim büyümek için

Kalabalık olamadıkça hayalimde kendimi çoğalttım

Bir arkadaş değil, bir kendim daha aradım

Ama yalan yok, bir yanım da özlerdi hani

Bir sofrada olmayan

Ahenkle çınlayan çay kaşıklarının sesini


Esas eksiklik kaybolana değil

Hiç olmayana karşı hissedilir


****


Yırtık ayakkabılı bir utancım olmuştu bir dönemler

Benim ayıbım sanardım ayakkabıdan taşan çoraplarımı

Okul kapısına kadar yürüyüp ev yoluna geri dönerdim

Bahçe telleri arasından seyrederdim

o saatte dönemeyeceğimi bildiğim mavi kapılı evimizi

İki kapı arasında sıkışmış bir çocukluk hapsolurdu

yaşıtlarının bulunmadığı saatlerde

yaşıtlarının bulunmadığı sokaklara

Yalnızdım

Meraklı değildim

Bakmazdım karşıdan belirene

Çeker giderdim beni seyreden suratlardan


İçimde kocaman bir boşluk

Bu bana fazlasıyla yeterdi


*****


Zaman olur, en iyi öğretmendir parklar

Bir çocuk boş salıncakları seyrediyorsa

Hakikatli bir hüzündür bu

Benzemez cüzdanda saklanılan bir fotoğrafa bakmaya

Bir çocuğa çirkin olduğunu hissettirmek

Hangi devir adamının icadıysa

Ben o düzenin sarayına sokarım

Yumrukları sıkılı aklımı


Yok öyle yağma, hesaplar masada ödenecek

Bedel sırası geldiğinde tuvalete göndermeyeceğiz kimseyi

Açlar, tokların hesabını ödemeyecek

Kimse hırsız sayılmayacak hakkı olanı aldığı için


-Burası başka bir şiirin konusudur-


******


Çok zaman geçti üstümden

Unutmadım yağmurlu günlerde ıslanan çoraplarımı

Bana serseri diyen o çığırtkan teyzeyi,

Farelerle göz göze uyandığım geceleri

Benimle günü gününe yaşıt o vişne ağacını

Bahçeye, teyzem için kazdığım mezarları

Akla bakın, en sevdiğim akrabamdı teyzem

Sevmeyi, sevilmeyi nasıl bir şey sanıyordum kim bilir

''Süper mezar'' kazacağım teyzeme diyordum,

Siz kıskanın, yalnızca teyzeme kazacağım

En çok onu seviyorum çünkü


Bakmayın böyle konuştuğuma

Vicdanım hala o çocuğunki kadar rahattır

Büyütmedim ben o sahipsiz çocuğu

Hala aynı yaşta durur soluğumda

Henüz reşit değilken adınız bir polis tutanağında geçti mi bilmiyorum

Devlet bile tam anlamıyla suçlamıyor bir çocuğu

Cezalandırıyor ama suçlamıyor

Suça sürüklenen çocuk diye bahsediyorlar sizden

Sağ olsunlar

Sürükleyenin kendileri olduğunu biliyorlar belli ki

Yetkili abiler

Yetkili abilerin her zaman böyle jestleri vardır


Hem düştüğü durum karşısında

bir suçu olmayınca rahatlıyor da insan

Kuyudaysam kuyudayım diyor

Neticede ben kazmadım ki burayı

Yalnızca düştüm

Düşmezdim de beni ittiler yani

Siz bir de kuyunun halini görecektiniz


Yaşanmaması gereken bir sabah ya da akşam

Kestim utancın çizgisini yüzümden

Paslı olması gerekmeyen bir bıçaktı

O halde de acıtıyordu pekala

Görevini icra eden her şeyi seviyorduk ya

Bir bıçağın görevi de kesmektir elbet

Kime kızacaksın


Yaşanmaması gereken bir sabah ya da akşam

Parıltılı bir öğlen bile olabilir hatta

Bildiklerimi unutmadım elbet ama unutamayacaklarımı bildim

Çatısı akan bir evin suçlusu kırık kiremitler değil

Garibanlıktı

Bildim

Çok şey bildim de sonraları

En çok bildiklerime yenildim

En çok sandığımdan yanıldım

Sunturlu bir ezberle bu kadar olur dedi kitaplar

İnandım


Yaşanmaması gereken bir sabah ya da akşam

Ayağa kalktım sonra sessizce

Tırmandım mağlubiyetlerimin tepesine

Ve evrene kısık sesli bir reçete yazdım:


Çocukluğu insanların ulaşamayacağı yerlerde muhafaza ediniz.