Tek bildiğim yıllardır derin bir uykuda olduğum. Her seferinde gözlerimi açıyor, uyandığım yanılgısına düşüyorum. Ama gerçekten (gerçekten) düşüyorum. Boşluğa açılan bir yarıktan içeri. Süner gibi. Sızmak bu; oluk oluk akmak. Yellerin yaprakları dansa kaldırmadığı, şeytan tüylerinin güzel ezgilerin arasında can bulmadığı ve ne herkesin bir şey bildiği, ne de bilinen şeylerin karın doyurduğu yerlere.

 Öylece var olmak uğruna. Yalnızca yaşamak uğruna Yaşamak için yaşamak işte. Tüm olay bu.

Sık sık zamanın çarklarını geriye çeviriyorum ve zihnimde bir imge, küçük, çok küçük bir anı kırıntısı su yüzüne çıkıyor. 

Bir incir ağacı görüyorum. Dallarına Ay ışığı tünemiş. Her şey gibi tabiat da gerçeği kurcalıyor. Ne yapıyorum onun tepesinde? İncirleri mi kıskanmışım Ay’dan? Sonra bir zelzele baş gösteriyor. Melekler Ay’a koştuğun şirki görünce hayli içerlenmişler. Sonra, sanırım her şey kararıyor. Dahası bir rüyadan diğerine koşturmacadan başka şey değil. 

Bu yorucu oyunun son perdesinin ecelimle birlikte geleceğini zannediyorum. Ecel ile son perde aynı trenin farklı vagonundalar ve hakikatin farkında olan tek şey makinistten başkası değil. Fakat susmak makinistlerin en yerilesi huyudur. Ve ben bunu deneyimleyerek öğrendim.


   İnsanla tanrı arasındaki o iki adımlık boşluğu kaplayan şey ne? Ya da gerçekten orada boşluk mevcut mu?

Saçlarını omuzlarına doğru savuran güzel bir kadın düşleyin mesela.

Yere düşen şey amarantlar ve şebnemler midir yoksa yazgı mı? Kadının yitirdiği şey güzelliği değil, yazgısı işte. Kadın özgürleşir. Kadın gerçekten var mı? Kadın. Aslında. Yok. Alış buna. 

                         ***


                         

    Zaman algımı yitirdim. Her şey ne zaman başladı hiçbir fikrim yok. İlk düşüşümde adım aklımdaydı. Fakat aradan çok geçmeden alfabeyi unuttum. Harfler manalarını yitirip sıra dışı bir hal aldılar. Ve işte asıl kaybediş orada başladı. Oyunun ilk perdesine hoş geldiniz.

Gerçek hayatımdaki Ben’e, yani gerçek Ben’e ait hiçbir şey kalmadı geriye. Azaldım. Bir ara yittim de. Sanki. İnsan yittikten sonra da yaşayabilir. Bilinmedik göklerin altında. Sahi, bilinmedik gökler kimin/neyin altında? Yoksa her şey iplere mi bağlı? Bu tarz ninnilerle avunanlar gerçekte kendileriyle baş başa kalma düşüncesinden olesiye korktukları için kalabalıkların yolunu gözleyenler değil mi? Harfler diyorum. Kum Kitabı’nı hatmetmek ne denli imkansızsa harflere anlamlar yüklemek de o denli imkânsız benim için.

Her şey çok, çok karmaşık şimdi. Gözyaşlarımı var kılanın merhametine sığınırım. Çünkü onların varlığı hep Azrail’in kılıcının çalımını kör kıldı.