''Aryan ırk fantezisi çocuklar, bütün mesele bu! Hastalıklı bir adamın önderliğinde işlenilen yüzlerce, binlerce savaş suçu! Nazi Almanya'sı devasa bir beyin yıkama makinesiydi... Şimdi... Kitaplarınızdan doksan birinci sayfayı açın ve içinizden bir okuyun, sonra üzerine konuşalım.''  

 

Ben neden geç kalmıyorum? Neden hiç uyuyakalmıyorum ben? Nereden geliyor bu disiplin aşkı?  

 

Hep babamın yüzünden; genetik olarak aktardı bu özelliği bana. Şu çok bilmiş bilim adamları her şeyi genetiğe bağlamazlar mı, sinir oluyorum. En basitinden psikoloğa bile gittiğimizde üç beş parça bir şey anlatır anlatmaz hemen ya anneye bağlarlar ya da babaya...  

 

 

Peki o zaman Hitler'in annesi veya babası hakkında ne biliyoruz da hemen adamın kendisini suçluyoruz? Sonuçta birinci dünya savaşının ardından ezilen Alman halkına aşık bir adamdı. Herkesten daha milliyetçi bir adamdı. Megaloman bir faşiste dönüşmesi hiçte öngörülmesi zor bir şey değildi. Times dergisinin kapağında yılın insanı seçmemişler miydi Hitler'i savaştan önceki yıllar?  

 

Çok insan tanıyorum; cehalet içerisinde yüzüyorlar ama megaloman takılmayı asla elden bırakmıyorlar.  

 

Sayfaya şöyle biraz göz gezdirdim de; ikinci dünya savaşı burada çok uyduruk anlatılmış sanki. İngilizlerin sivilleri hedef alarak Dresden'i bombalaması ile alakalı tek bir cümle yok. Laf kalabalığından  

 

başka bir şey değil yazanlar. Hep üstünkörü anlatılmış. Bu ders kitaplarını kimler yazıyorsa bana göre onların da savaş suçu işlemiş gibi muamele görmeleri gerekir. Şuraya bak! Bilgiyi ya bilerek bizden gizliyorlar ya da haberleri yok aslında neler olup bittiğinden. Eğitim suçu resmen bu!  

 

Tarih, kendi insanına vatan sevgisi ve milliyetçilik aşılayarak onları maşa gibi kullanan figürlerle dolu ama nedense kitaplarda pek bir karizmatik çizgide sunuluyorlar. En basitinden Stalin mesela. Profesyonel bir zalimdi. Polonya'da yaptığı alçaklığa ne demeli; önce radyodan Polonya halkına gaz verdi, ayaklanmaya sebep oldu, sonra da ordusunu desteğe yollamadı, kıyıma uğrattı direnişçileri. İşine gelmedi tabii, çünkü Varşova'yı Nazilerden arındırdığında kendi seçtiği komünistleri  

 

yerleştirmek istiyordu. Bu yüzden Nazi işgaline göz yumdu. Polonya'daki son direnişçileri de Nazilere kırdırdı. Babası acayip fena bir adammış, berbat bir çocukluk geçirmiş Stalin. İşte yine bütün yollar genetik aktarıma çıkıyor. Öyleyse Gorbaçov'un anne ve babası çiçek gibi insanlarmış diyebilir miyiz?  

 

Bir şeyler gerçekten çok yanlış başlamış ve çok yanlış sürüp gidiyor, gerçekten boka sarmış. Erkeklerin erkeklik gururu ve onuru kötüye kullanılarak egoları üzerinden savaş oyunları oynanmış. Bence bu savaşlarda devletler karşı karşıya değil, egolar karşı karşıya, fakirlerle zenginler karşı karşıya. Zenginler, akılsız fakirleri kullanarak akıllı fakirleri ortadan kaldırmaya çalışıyorlar ki arta kalan akılsız fakirler üreyerek kendileri gibi kolaylıkla manipüle edilebilecek genetikte itaatkar nesiller ortaya  

 

çıkarsınlar.  

 

Öğretmen sıraların arasında turluyor. Söylediği sayfaya boş boş bakarken okuyormuş gibi görünüyorum. Çok hareketli bir tip kendisi. Bir şeyler anlatırken sürekli el kol hareketleri yapar. Fazla dikkat sömüren bir durum bu.  

 

Turunu tamamladıktan sonra avucunu sertçe tahtanın boş kısmına yapıştırıyor ve dolu kısımda yazan önemli tarihler hakkında hızlıca bir hatırlatma yaptıktan sonra masasına yanaşıyor.  

 

Dikkatle dinlenmediğinin farkında. Uyuyanlar uyansın diye çaktırmadan topuğunu sertçe yere vuruyor ve arada bir masasını tıklatıyor. İşe yaramadı değil; sıranın altından gizli gizli mesajlaşanlar afallıyor, kendi iç dünyasında kaybolanlar  

 

silkeleniyor, pencereden kar yağışını izleyenler boyunlarını çıtlatıyormuş gibi yapıyorlar. Dışarıda kar yağıyor ama öyle bir yağıyor ki can sıkıntısı vermekten başka bir işe yaramıyor. Nedense bu sabah hiç ders dinlemek istemiyorum.  

 

Aniden kafama fırlatılan buruşturulmuş bir kağıt parçası sıramın üzerine düşerek sekiyor ve tam yere düşmek üzereyken onu yakalıyorum.  

 

'Yalnızsın?'