Güzel bir gündü. Mavi gökyüzü biraz bulutlanmış bir şekilde karşısına çıkmıştı Ali'nin. Bugün çok özel bir gün olacaktı Ali için. Arkadaşları bir dergi çıkarıyor, yazı yazması için anlaşmaya çağırıyorlardı Ali'yi. Ali neredeyse bütün ömrünü yazmaya adamıştı, en son ise arkadaşları sayesinde değerlenecekti yazıları. Zaten değerliydi ama yazılanlar kişinin kendisi için ne kadar değerli olsa da başkaları için de değerli olmalıydı, böyle düşünüyordu Ali. Kalktı, güzel güne "Merhaba" dedi. Kahvaltısını hazırladı, yalnız biri olarak bu kahvaltılar ona hep sıkıcı gelirdi. Anne ve babasından en azından bir tanesi şu an hayatta olsaydı böyle canı sıkkın bir şekilde kahvaltı yapmazdı. Küçük kahvaltısını yapıp toparlandı, gitmeden önce bir kahve içsem mi diye düşündü. Ya da özel günümü böyle bölmeyeyim, gideyim erkenden diye düşündü.


Evden çıktı; küçük, şirin, içinde güzel insanları barındıran mahallesine çıktı, esnaflara "günaydın" dedi, yolunu biliyordu, nereye gideceğini de. Arkadaşları ile Cevdet Aydın parkında buluşacaklardı, bu park mahallesine çok uzak değildi, o yüzden erken gelmişti. Oturdu, biraz düşündü. Eğer arkadaşları ile dergi konusunda anlaşır, ilk sayıda yazı isterlerse diye bir yazı da getirmişti yanında, son kez düzeltmesi gereken yerler var mı diye baktı yazısına. Ali, son kontrolleri yaparken derginin genel yayın yönetmeni olan Serkan, derginin kurucusu olan Anıl ve iki yazar arkadaşı Aslı ve Selin de geldiler parka.

Ali:

-Merhaba, hoş geldiniz.

Arkadaşları sırayla:

-Merhaba Ali, sen de hoş geldin, nasılsın?

Ali:

-Teşekkür ederim iyiyim, sizler nasılsınız?

Sözü arkadaşı ve aynı zamanda derginin kurucusu olan Anıl aldı:

-Biz de iyiyiz Ali, istersen direkt konuya geleyim ama önce kafeye oturalım ne dersin?

Ali:

-Tabii ki olur, şuradaki (köşedeki kafeyi göstererek) kafeye oturabiliriz.


Parkın köşesindeki kafeye oturdular. Ali, Aslı ve Anıl kahve; Serkan ve Selin meyveli soda söylediler. Siparişlerini verdikten sonra Anıl söz alacakken arkadaşının heyecanlı olduğunu görebiliyordu, içinden "heyecan yapma arkadaşım, heyecan yaparsan başarıya ulaşman zorlaşır" diye düşündü.


-Evet Aliciğim, Serkan derginin genel yayın yönetmeni olacak; kurucu benim, bunu zaten biliyorsundur; Aslı ve Selin de dergide yazacaklar ve tabii bunun yanında üç editör ve dört yazar arkadaşımız daha var. Yazar arkadaşlarımızdan bir tanesi kaza geçirip vefat etti, Tanrı rahmet eylesin. Onun yerine de seni alıyor olacağız, yanında örnek bir metin var mı yazdığın? Ayrıca söylemeyi unuttum, dergiyi haftaya çıkartmayı planlıyoruz.

Ali, yanında dergi bugün basılır diye bir yazısını getirmişti, örnek yazı olarak onu sundu. Tam yazıyı verirken siparişler de geldi, garson gittikten sonra yazıyı sırayla okudular arkadaşları. Hemen oracıkta, fısıldaşarak yazıyı değerlendirdiler. Ayrılma vakti gelmişti, ayrılmadan önce Serkan Ali'ye açıklama yaptı:

-Evet, konu çok çarpıcı ve güzel. 4 Ekim Hayvanları Koruma Günü'ne özel, güzel, estetiksel bir yazı sundun ama yazın bizde kalacak, biz çoğaltıp üzerine düşüneceğiz.

Anıl:

-Şimdilik yazın üzerinde biraz düşünelim dostum olur mu, görüşürüz.


Böyle bir ayrılık yaşamıştı. Onlar gittikten sonra Ali, parktaki banklardan birine oturdu. Ne garip konuşmalar olmuştu, arkadaşları ile bir gün dergi hakkında böylesine sonuçsuz bir konuşma yapacağı hiç aklına bile gelmemişti, şimdi kendisi dergiye alınmış mıydı alınmamış mıydı?



(Beğendiğiniz bir öykü olursa devam edecek...)