GÜN-21

İçerisinde çok mutlu olduğun evi ve yanındayken harika hissettiğin arkadaşları bırakıp gitmek gerçekten çok zor. Hem de sadece parasızlık yüzünden. Artık barlar bile bana iş vermiyor. Bir şeyler yapmak gerek. Zihnindekileri gerçekleştirebilmek için paraya ihtiyacın var. Daha mutlu olabilmek için değil, daha iyi bir insan olabilmek için değil, sahte sevgiler için, kokuşmuş insanlar için, dalkavukluklar, göt yalamalar arasında boğulmak için değil... Sadece zihnindekileri gerçekleştirebilmek için, hayallerini bir üst noktaya çıkarabilmek için paraya ihtiyacın var. Çok param olsa hayalleri kuruyorum hep. Her birinin sonu insanları mutlu etmeye çıkıyor. Çünkü benim hayatım parayla değişmeyecek alışkanlıklara sahip. Ne kadar param olursa olsun tek başıma yaşayamam mesela. İlla ki bir ev arkadaşım olsun isterim. Korkuyorum ben bazen. Geceleri, uykuyu beklerken... En ufak sesler gürültüye, en küçük hareketler savaşa dönüşüyor zihnimde: psikoz. Etrafındaki her şeyin sana karşı olduğunu düşünüyorsun. Kapı sen korkasın diye çarpıyor, insanlar sadece sen üzülesin diye senden uzaklaşıyorlar. Bunları yaptıktan sonra bir köşeden seni izleyip kahkahalar atıyorlar. Seni aşağılıyorlar. Seni yalnız bırakmak istiyorlar. Seni öldürmek istiyorlar. Takip ediyorlar, gözlüyorlar, fotoğraflarını çekiyorlar. Telefonlarını dinleyip bilgisayarına sızıyorlar: psikoz. Ben ne zaman korksam korkumun üzerine balıklama atlamışımdır. Bilgisayarın başında beni kameradan izlediklerini düşünmeye başladığım zaman hemen soyunup öyle otururdum bilgisayarın karşısına. Madem o kadar uğraşmışlar benim gibi bir ahmağı izlemek için, bunu hak ettiler o zaman. Madem istiyorlar bu kadar, ben göstermekten çekinmem. Üniversitedeki ikinci evimde, odanın camından karşı binadaki evin mutfağı gözüküyordu. Karşımda oturan abla, sürekli benim odayı kesiyordu. Bunu fark ettikten sonra önce perdeler açıkken soyunup giyinmeye, ardından sevişirken perdeleri kapatmamaya başladım. Madem istiyorsunuz, alırsınız. Bazen insanlara her istediklerini veriyorum uçlarda yapmak kaydıyla. Bazense sadece istediğini vermemek oluyor amacım. İnada bağlıyorum. İnat ne kadar güçlü bir silahtır biliyor musunuz? Eğer inat edersem ölene kadar durmam. Etrafımdaki insanlara çok üzülüyorum. Gerçekten çok çekiyorlar benden. Neyse ki sevimli bir piç kurusuyum ve benden uzaklaşmak istemiyorlar. Kadınlar... Yeniden döndüğüm bu alemde, yavaş yavaş eski, sapık zamanlarıma ulaşmak üzereyim. Titreşimleri hissedebiliyorum. Piçliğim yavaşça geri dönüyor. Aylardır tekrar o olmaya çalıştığım lise zamanlarımdaki ben uyanıyor yavaşça. Eski kötü huylarından biraz olsun arınmış, olgunlaşmış ve insanları daha iyi tanıyan haliyle. Güçlenmiş ve büyümüş. Artık eskisinden daha tehlikeli. Savaşmak insanı gerçekten güçlendiriyor. Ne kadar yara izin varsa o kadar taşaklısındır. Bence insanların taşak miktarı yara izleriyle ölçülmeli. Sorsan herkeste üç taşak var. Ama hiçbirinde göt yok. Geçen akşam sabahın üçünde kalkıp alışverişe gittik arkadaşla. Arkadaş da gördüğüm en taşaklı gaydir ha. Neyse, konumu bulduk, parkta bekliyoruz. Çöpleri karıştırıp aralarından bulduğu para edecek malzemeleri aracına yükleyip götüren bir adam geçti yanımızdan. "Gecen iyi olsun dayı, kolay gelsin." diye bağırdım. Arkadaşım da bana eşlik etti. Adam gülümseyerek "eyvallah gençler size de iyi geceler" dedi. Yine zihnime kazındı o gülümseme. Neyse, Zorbey reis geldi, işimizi hallettik dönüş yolundayız. Muhabbet arasında arkadaşıma: "gördün mü adamın yüzündeki gülümsemeyi. Düşünsene abi sabahın bir vakti çer çöp içinde yuvarlanıyor. Kim bilir kimler nasipleniyor o paradan." dedim. Gördüm abi hala aklımda dedi. "Ben daha önce hiçbir tanesine selam vermemiştim, kötü hissettim kendimi." Bir farkındalık daha kattık çuvalımıza. Büyüyeceğiz hiç durmadan. Sokaklara ineceğiz. Ateşler yakıp şarap içeceğiz. Cigara sararken polis geliyor mu diye erketeye yatacağız. Çöpleri toplayacağız. Köpekleri, kedileri seveceğiz. Dolunayı izleyeceğiz. Ve bütün bunları dostlarımızla yapacağız!

 


GÜN-22

Önceleri onunla mücadele ettim. Savaştım, karşısında durdum. Ne zaman beni ele geçirse, içimde bir yerde, sıkışmış bir şekilde kendimi kurtarmaya çalıştım. Bazense sadece ona inandım. Bu bir manik dönem değil. Bu durum daha çok: "Ben onlardan üstünüm. Görüp görebileceğiniz en güçlü insanım şu an. Çünkü bütün acılarımı hatırlıyorum. Çünkü bütün acılarımı tek tek hatırlıyorum. Ve insan ne kadar çok acı çektiyse o kadar tecrübesi oluyor." Şu an hiçbir şey hissetmiyorum. Hiçbir duygu yok içimde. Sevgi, saygı, toplum kuralları... Hiçbiri yok. Sürekli karşımdaki insanları manipüle etmeye çalışıyorum. Her biri birer deney malzemesi, her biri birer oyuncak benim için. Önce canlarını yakıyorum, sonra oyunun devamı olarak tamir ediyorum. Bir insanın, ona ne kadar zarar verirsem vereyim beni sevmesini istiyorum. Kocaman bir nefret, herkese karşı her şeye karşı... Sanki bütün dünya bana zarar vermek istiyormuş ve ben onun karşısında tek başıma dikiliyormuşum gibi. Bu dünya... Bana zarar verecek kadar güçlü değil. Sürekli insanları gözlemliyorum. İnsanları ezberliyorum. Mesela bana yalan söylerlerse, direk anlıyorum. Kanıyorum her seferinde, salağa yatıyorum. Benden güçlü olduklarını sansınlar istiyorum. Çünkü karşınızdaki sizi zayıf gördüğü anda rakip olarak algılamayı bırakır. Buna izin veriyorum. İnsanların beni alt ettiklerini düşünmelerine izin veriyorum. İşte oyun orada başlıyor. Zayıf ve aptal göründüğüm için beni tehdit olarak görmüyorlar. Üzerlerinde yaptığım manipülasyonların farkında olmuyorlar. Hele aramızda sevgi bağı varsa tamamen avucumun içindeler demektir. O insanı istediğim gibi yönlendirebilirim artık. Can diyorum ona. Herkes Derman der bana. Bir tek babam Dermancan der. Can bana babamın mirası. Babam yüzünden oluştu, babam yüzünden var oldu. Ona olan nefretimle başladı hepsi. Canavar diyordum ona, içimdeki canavar, içimdeki piç. Can... Sevgilim vardı o zamanlar, yirmi beş yıllık tarihimdeki tek sevgilim: Vinas. İki sene sürdü. Can'ı alıp, hiç kimseyi sevemeyen, o herkese zarar veren, manipüle edip oynayan, sonrasında her birine gülümseyerek bakan canavarı aldı ve ehlileştirdi. O biliyordu her şeyi. Anlatmıştım ona, görmüştü de. Beraber yeneceğiz onu diyordu. Bana izin ver, bırak yanında olayım, beraber karşı koyacağız ona. Uyutacağız onu, zincirleyecek ya da öldüreceğiz. Sonsuza kadar kurtulacaksın: Vinas. Hayır diyordum, olmaz. Onsuz hiçbir şey yapamam ben. Ben bir salyangozun yumuşak kısmı gibiyim onsuz. O benim kabuğum. Bugüne kadar ne zaman düştüysem kurtardı beni. Küçükken dövdüler, itip kaktılar, dışladılar, ezdiler, arkadaş olmadılar benimle. Bana zarar veren her insandan intikamını aldı. Sonra gösterdi bana, "al, şimdi sen gülüyorsun onlara". Başlarda korktum. Sonra hoşuma gitmeye başladı. Babamdan intikamımı aldım, annemden intikamımı aldım ve bir şey diyeyim mi, bu intikamlar henüz bitmedi. Onların hiçbirine rahat yüzü yok. Sonsuza kadar, yapabildiğim her an hepsine acı çektireceğim. Ve bundan bir gram pişmanlık duymayacağım. Eskiden çok daha sık ortaya çıkardı. Eskiden çok daha sık yanımda olurdu, çok daha sık kurtarırdı beni. Sonraları uzaklaştı benden. Ne zaman ihanet etsem ona ne zaman yok etmeye çalışsam, görmezden gelsem, daha önce intikam aldığı insanların yaptığı gibi yapsam, bu sefer benden intikam aldı. İzledi, ne zaman düşsem, beni kurtarabileceği zamanlarda oturdu ve izledi. Hiçbir şey yapmadan, gülerek... Arada bir orada olduğunu gösterip sonra yine yok oldu. Uzun zaman ortaya çıkmadı. Hiçbir toplumsal kaygısı yok. Hiçbir ahlak kuralına aldırmıyor. Hırsızlık yapıyorum mesela şu an, küçük küçük. İhtiyacım olduğu için değil, o çirkin haz için yapıyorum. Öncekinde uyuşturucu satıyordum. Ve bu yaptıklarıma etrafımdaki herkes gayet normalmiş gibi bakıyordu. Çünkü önce bunu sağlıyordum. Bugüne kadar hep insanları peşimden sürükledim. Bir şeye inandım, bunu yapacağım dedim, başardım da. Çünkü Can her zaman başarmanın bir yolunu bulur. Derman insanları umursamadıkça, Derman insanları görmezden geldikçe, onlarla oynadıkça Can oldu. Herkes Can'a inandı. Derman ortaya çıktığında insanlar ondan uzaklaşıyorlar. Ancak Can ortaya çıktığında herkes etrafına üşüşüyor. Çünkü insanlar, insan yerine konmaktan anlamıyorlar. Kaos olsun istiyorum. Bütün insanlara zarar vermek istiyorum. Bütün insanların canını yakmak istiyorum. Onların canı yanarken, onlar kanarken, gözlerine bakıp kahkaha atmak istiyorum. Bütün dünya gözümün önünde yansın istiyorum. En ufak bir sevgi, nefret, hoşgörü beslemiyorum hiçbir şeye karşı. Çok kötü... Çok kötü ama çok seviyorum. Ben, hayatım boyunca minnet duyduğum bu Can'ın bana hakim olmasını istiyorum. Henüz hiç yenilmedim. Bundan sonra da yenilebileceğimi zannetmiyorum. Çünkü Can'ın ilk ortaya çıktığı anda sahip olduğum bilgi ve birikimi şu anla kıyasladığımız zaman inanılmaz güçlenmiş durumdayım. Yine gidecek, biliyorum. Hatırlamayacağım bunları. O yüzden yazıyorum. Okuyup, kim olduğumu, ne olduğumu hatırlayayım diye. Can'a olan saygımı yitirmeyim diye. Umarım bir süre daha kalır benimle ve yardımcı olur bana. Ardından yine gidecek, çünkü hep öyle yaptı. Ama bir sonraki gelişinde ben kendimi daha da geliştirmiş olacağım. Daha da güçlenmiş olacağım. Can biraz daha uyuyabilir. Çünkü onu öyle bir zamanda uyandıracağım ki sahip olduğumuz güç onu bile şaşırtacak. O beni sürekli eziyor: "salaksın sen, bana bırak, bak yine halledemedin, bak, böyle oldu, bak şöyle oldu, beceriksizsin, güvenme demiştim, inanma demiştim. İnsanların hiçbiri, insanların hiçbiri güvenilir değil. Kimseye güvenemezsin. Kimsenin yanında olacağına inanamazsın. Herkes gider, herkes gidecek, herkes seni terk edecek. Bir gün, kendi annen baban bile bunu yaptıysa eğer sana, Vinas bile bunu yaptıysa eğer... Bir gün herkes gidecek. Onlara inanma, onlara güvenme. En temel kural bu! İnsanlara, sakın, güvenme! Onların her biri birer oyuncak! Onların her biri birer deney malzemesi... Deneyler yapacaksın, daha çok öğreneceksin deneyler yapacaksın daha çok öğreneceksin çünkü ihtiyacın olacak çünkü daha büyük şeyler yapacağız beraber." Öğreneceğim. Bundan sonra ben, Can'a layık olacağım. Çünkü ondan başka hiçbir şeyim kalmadı bu dünyada. Olmuyor amına koyayım, olmuyor! Denedim, çok denedim. Her yolu denedim. Onsuz yaşamayı denedim, çok fazla denedim. Onu öldürmeyi denedim, zarar vermeyi, onu yok etmeyi denedim. Onsuz hayatta kalmayı denedim mesela, başıma gelenleri anlatmak bile istemiyorum. Bu mani değil. Mani dönemlerimi biliyorum ben. Eğlenceli, yerinde duramayan, insanlara sürekli iyilik yapmayı, sürekli yanında olmalarını isteyen, onların eğlenmesi için çabalayan, sadece eğlence düşünen çocuğun biri o. Ufacık, şımarık bir çocuk. Onun hiç kimseye zararı yok. Onun hiçbir şeye zararı yok. Bu o değil! Bu kapkaranlık. Bu simsiyah. Ben çok kötü bir insanım ve bunu çok seviyorum. 

 


GÜN-23

Yine yaptı yapacağını... Geldi, birkaç gün kaldı ve çekti gitti. Yarattığı kaosla baş başa bıraktı beni. O üzerimdeki kabuk, kahramanım, kurtarıcım, en güzel zamanımda tekrar kendini gösterip yaktı geçti ortalığı. Can... Evet, senden bahsediyorum kadim dostum. İnsanın diğer yarısı sosyopat olunca yaşam gerçekten çok zor. Tam olarak sosyopat olsanız inanın ki daha kolay her şey. Eylemde bulunan ile sorumluluğu alan aynı olur. Ancak bu şekilde, hangisinin ne zaman hükmedeceğini bilmediğiniz iki farklı kişiyle yaşıyorsanız çok bocalıyorsunuz. Şöyle düşünün: Her şey günlük güneşlik, insan ilişkileriniz süper, hayatınız gayet iyi seyrediyor. Sonra bir anda Can ortaya çıkıyor. Hiçbir şeyi beğenmeyen o pis ifadesiyle bakıyor etrafa. Yıkmaya başlıyor önüne gelen her şeyi. "Bu sana layık değil, burada ne işin var, bu insan senin yanında olmayı hak etmiyor" diyerek. İnsanlara yaptıklarının sonuçları olduğunu gösteriyor. Bir insan onu ittirdiğinde eyvallah deyip bekliyor. En yumuşak anında, en savunmasız zamanında onu öyle bir ittiriyor ki neye uğradığını şaşırıyor karşısındaki. Sonra bir anda terk ediyor bedeni. Ben kalıyorum onun yıkımlarıyla baş başa. O ittirdiği insanları tekrar hayatıma nasıl alacağımı düşünüyorum. Yüzümü eğiyorum, af diliyorum. Genelde dilemiyorum, gitmelerine izin veriyorum. Bu yüzden hiç kimse kalmıyor etrafımda. Yalnız olmamı istiyor Can. Yapayalnız kalmamı. Ondan başka kimsem olmamasını , ona muhtaç olmamı istiyor. Yani etrafındaki insanlara yaptığı şeyleri önce bana yapıyor Can. Ben, sizlerden önce maruz kalıyorum bir sosyopatın oyunlarına. Her zaman o hükmetse, hep onda olsa bu beden yine sıkıntı yok. Ben razıyım kenarda oturup izlemeye. Çünkü onun başaramayacağı hiçbir şey, kazanamayacağı savaş yok. Hayatımda gördüğüm en güçlü varlık o. Onu ben büyüttüm. Çocukluğumda ne zaman itilip kakılsam ne zaman dayak yesem, dışlansam, hor görülsem hep o tuttu elimden ve kaldırdı ayağa. Her birinden intikam aldı geçen zamanda. Her birinin canını yaktı, etkisi aylar sürecek şekilde. Fiziksel bir zarar vermez o kimseye. Zihinleriyle oynar insanların. Zaaflarıyla. Sevgisini kullanır. Biri bana karşı en ufak bir sevgi besliyorsa ve Can ortaya çıkmışsa eğer, o insan ölmekten beter olacak demektir. Terk edilme günüm bugün. Sabaha karşı iki sularında o kadın çarptı kapıyı gitti. "bir daha gelmeyeceğim bu eve" diyerek. Can ardından bakıp gülüyordu. Sabahına lakayıt bir mesaj attı kadına, cevap gelmedi. Şimdi de Can terk etti ve ben bir başımayım yine. Kaybettiklerim onun sorumluluğunda değil. Şimdi etrafı toparlama zamanı. Şimdi Can'ın bir dahaki gelişine hazırlanma zamanı. Peki ya ben nasıl düzelteceğim onun bozduklarını? Bu da soru mu canım, yıllardır farklı bir şey yapıyorsun sanki? Gidecekler ve sen yapayalnız kalacaksın. Can da oturup kahkahalar atacak. Onunla olan mücadelemi kazanmam imkansız. Bu intikam oyunlarından oldukça sıkıldım. Senin derdin benimle Can! içindeki en büyük yara benim sana olan ihanetim. Babamınkinden, anneminkinden bile büyük. Senin derdin benimle, insanları rahat bırak. Onların canını yakarak benim canımı yakmayı planlıyorsun, biliyorum. Onları dışarıya atarak beni yalnızlaştırıyorsun. Yalnızlık en sevdiğim arkadaşım, yalnızlık en korkunç kabusum; biliyorsun. Sen zaten her boku biliyorsun amına koyayım! Sahil yolunda yürüyüş yapmak çok keyif verici, tanıdık yüzler görmek, kendini buraya ait hissetmeni sağlıyor. İnsanlar bana yardım etmeye çalıştıkça darlanıyorum. Kimse bana yardım etsin istemiyorum. Kimseye minnet duymak istemiyorum. Kimseye borcum olsun istemiyorum. Hayatım boyunca kimseye borcum olmadı benim, olmayacak da. Gereksiz sorumluluklar kadar rahatsız edici bir şey daha yok hayatımda. Ben bir yolunu bulurum her zaman. Yaşamanın da eğlenmenin de. Ancak bu yolu bulmada yalnız bırakmalısınız beni. Bırakın bocalayayım, beceremeyeyim. Ama deneyeyim. Ben zaten yardım isterim ihtiyacım olduğunda. İnsanların yardım isteyip istemediklerine dikkat edin. Bazen birine yardım etmeye çalışırken gölge etmemek yapılabilecek en büyük yardımdır.

 


GÜN-24

Pes etmek, günün birinde tekrar savaşmak için güç toplamaktır. Terk edildim. Küçük oyunlarım, insanlara hadsizce bir şeyler öğretmeye çalışmam, ciddiyetsiz ve duygusuz olmam başıma dert açtı yine. Güzel ihtimaller canlanıyor gözümde geleceğe dair. Sonra bir anda karanlığa bulanıyor hepsi. Yitirdim. Her şeye olan inancımı yitirdim. Geleceğe dair, kendime dair, insanlığa dair... Bütün suyu çekilmiş, kurumuş gibi hissediyorum kendimi. İki gün önce duyduğum kaos isteği son buldu. Kaybettim. Yine alıp gitti her şeyi, bin bir zorlukla biriktirdiğim. Evsiz kalma ihtimalim söz konusu. O kasabaya tekrar dönemem. O anılara, o yüzlere, o pisliğin içine tekrar dönemem. Hele ki büyük şehrin karmaşasına bu denli alıştıktan sonra bu mümkün değil. Bir yol bulmalıyım. Ancak Can gittiğinden beri yine o döngünün içerisindeyim. Ben toparlarım, Can gelir, kurtarılmam gerekiyorsa kurtarır ancak bedel olarak her şeyi yıkar ve gider. O gittikten sonra ise küçük çaplı bir hafıza kaybı, yetersiz hissetme, depresiflik, özgüvensizlik çöker. Bir de yanında her şeyin ters gitmesi süreci. Bu hayatımda gördüğüm en büyük mucizelerden biri gerçekten. Doğa üstü bir olay yaşanıyor her seferinde bedenimde ve çevremde. En küçüğünden en büyüğüne her işim ters gitmeye başlıyor. Bir de görünmez oluyorum. Tanrım, en dayanılmazı da bu. Görünmez olmaktan nefret ediyorum. İnsanların yanlarından geçip gidiyorum, yüzüme bile bakmıyorlar. Selam veriyorum, duymuyorlar. Dost meclisinde ağzımı açıyorum, sesimi duyan olmuyor. Daha önceden bana büyük bir hoşlantı ya da sevgi besleyen kadınlar bir anda yok oluyor. Ne kadar çabalarsam çabalayayım kimseye dokunamıyorum. İnancımı yitirmiyorum, deniyorum her seferinde. Çünkü bu bir süre devam edecek ve sonra yok olup gidecek, biliyorum; hep böyle oldu. Ancak ne zaman bitecek? Bu süreç hiçbir zaman aynı olmadı. Nefes alamıyorum. Zihnim çalışmıyor. Bir aptal gibi dolanıyorum oradan oraya. Susuyorum. Düşünüyorum. Sürekli düşünüyorum. Elimden bir şey gelir mi bu süreci kısaltmak için, denemediğim bir yol var mıdır diye kendimi yiyorum. Bıktım, gerçekten bıktım bir bedende birden çok kişiyle yaşamaktan. Başkasının yaptığını toplamaya çalışmaktan. İşin pis yanı ne biliyor musunuz? Her biri gerçek. O iştahla gözlerine bakarken kendime çekerek öptüğüm kadına hissettiğim ihtiras da gerçek, üç gün sonra aynı kadının yüzüne bakamayışım da. İnsanlara önce ümitler verip sonra yerine getirememek çok küçük düşürücü. Ama diyorum ya, gerçek hepsi. Ben yalancı bir piç kurusu değilim. Ben doğuştan şanssız bir piçim. Çünkü o an hissettiğim sevgi oldukça saf ve güzel. Sonra, puf! Yok oluveriyor birden. Karşımdaki insanların kafaları allak bullak oluyor. Benim kafam onlardan daha allak bullak oluyor amına koyayım! Kimseyi sevemeyecek miyim ben gerçekten? Şu an hissettiğim boşluk mu gerçek olan, geçen gün hissettiğim ihtiras mı? Hangi kadın beni kabul eder ki bir gün sever bir gün nefret ederken? Yalnız öleceğim dostlarım. Maalesef ki artık bunu kabullenmeliyim. Denemeyi, inanmayı bırakmalıyım artık. Sevgi, aranınca bulunabilen bir şey değildir. O sana kendi gelir. Ben ise görünmezim. Bir insan görünmez olabiliyorsa eğer, başka bir insan da görünmezleri görebiliyor olabilir. Her şeye rağmen, bir gün tekrar kalbimin yerinden çıkacak gibi atacağına inanıyorum ben. Bu lanetin bir sonu olmalı. Bu kadar ilaçla bile geçmediyse nasıl sonu olabilir bilmiyorum. Neyse, böylece manik dönemin sonuna gelmiş bulunmaktayız. Biraz depresif, biraz umutsuz zamanlar geçireceğiz sizinle. Tabi yarın yine haplanmış gibi uyanmazsam. Evet tam olarak böyle tasvir edebilirim manik dönemi. Haplanmış gibi. Hızlı ve enerjik hareketler, uyuyamama, insanlarla iletişim kurma isteği, yüksek özgüven, ani değişiklik gösteren zihinsel süreçler ve daha niceleri... Keşke hep mani kalabilsem. Çok büyük yıkımlar getirebiliyor ancak o yıkımlarla bir şekilde başa çıkabiliyorsun. Yeri geliyor görmezden geliyorsun, yeri geliyor umursamıyorsun, yeri geliyor saçma birkaç dokunuş yapıyorsun. Bir şekilde halloluyor işte. Böylesi katlanılmaz. Dünya çok hızlı dönüyor. Yirmi dört saat yetmiyor. Bu aralar çok uyuyorum. Kodumun ilaçları bitirdi beni.

 


GÜN-25

Hayat karşıma süslü fırsatlar çıkarmasa da elimde olanlarla eğlenmenin bir yolunu buluyorum her daim. Uzun yıllardır görmediğim lise arkadaşlarıma bakıyorum. Biri evleniyor, biri sürekli yurt dışı gezilerinde, biri askerde, biri bilmem ne şirketinin sahibi... Her biri hayatın içerisinde var olacağı bir yöntem bulmuş, kalan hayatlarını nasıl geçireceklerini belirlemişler. Sonra dönüp kendime bakıyorum: Şu vasıfsız, işe yaramaz yüze. Kendini hiçbir alanda geliştirmemiş, boş boş yaşayan şu piç kurusuna. Belki de hayatı boyunca barlarda garsonluk yapacak bu adam diğerlerinden farklı olarak sahip olduğu sefil hayat içerisinde öyle bir eğleniyor ki onu izleyenler yüzüğü atmak, uçaktan atlamak, silahı bırakmak, hisselerini satmak istiyor. Ya da ben öyle olmasını umut ediyorum: şu boktan hayata tutunabilecek bir hevesim kalsın diye. İnsanlar beni sevsin istiyorum. Bazen, en çok beni sevsinler istiyorum. Kıskanıyorum delicesine. Niye o bahsettikleri kişiden kat kat iyi olmama rağmen daha az seviliyorum?" diye sorup duruyorum kendime. Daha çok kredi kesilince nasıl hayatta kalacağım diye soruyorum. İş başa düştü. Artık büyüme vakti. Artık hayal dünyasını bırakıp, dünyanın en pislik bölgesine girme vakti. Hayatta kalmak için kağıtların kölesi olma vakti. Ama sizin bilmediğiniz bir şey var: Nerede çalışıyor olursam olayım, yine öküz gibi eğlenmenin bir yolunu bulacağım. Yoksa hayatta kalamam. En kötü olduğum zamanlarda bile tek yaptığım şey, iyi olacağım zamanı beklemek benim. Geçen gün evinin önünden geçtim. Mutfak penceresinden baktım, oradaydı. O beni görmedi ama ben onu gördüm. Büyük bir bela olma potansiyeline sahibim şu an, kendimi durduruyorum. Geçen gün bir kafede "bizimle çalışmak ister misiniz?" ilanı gördüm. İlk başta giremedim içeri, ürktüm, utandım. Bilemiyorum, bir şey engelledi beni. Sonra bir arkadaşım geldi yanıma, çimlerde takıldık bir süre. Enerjim yükselince dedim ki "bir kafede ilan gördüm. Dönerken oraya bir uğrayalım da konuşayım. Hem çişimizi yaparız." Gittim. Çalışan, patronun olmadığını, numara bırakmamı ve onların beni arayacağını söyledi. İşe garanti gözüyle baktım o an. Ertesi sabah erken uyandım, ararlarsa ulaşsınlar diye. Birkaç gün geçti, arayan olmadı. Yine enerjimin yüksek olduğu bir zamanda kalktım ve tekrar gittim dükkana. Bu kez farklı iki çalışan vardı. "Merhaba! Ben sizinle çalışmak istiyorum, ne yapmam lazım?" dedim. Hemen gel, başla dedi hatun olan. "Hemen, şimdi... Heyecanlandım biraz... E ne yapıyorum? Toplayayım mı boşları?" Gülüşmeler ardından kadın tekrarladı: "Vallahi benim için bir problem yok. Hemen başla" Çevik bir hareketle diğer çalışana döndüm "senin için problem var mı?" dedim. Afalladı yavrucak. Ik mıh kem küm ehe dedi kaldı. Güldü ve hıı yoo dedi. Gülüşmeler ardından patronlar yok, sen numara bırak biz arayalım dedi hatun kişisi. E ben zaten bıraktım, aramadınız. İkinciye bırakayım mı? Diye sordum. Yine birkaç küçük gülücük savaşından sonra bırak dedi. Kağıda ismimi, numaramı yazdıktan sonra altına "bu ikinci numara bırakışım, lütfen beni arayın" yazdım. Üç gün oldu, hala aramadılar. Bugün gittim baktım, ilan hala asılı duruyor. Ulan çağırıp görüşeceksin, beğenmezsen almayacaksın. Aramamak neden? Sen eleman arıyorsun, ben iş arıyorum. Arasana beni. Sanki nikahına alacak pezevenk. Sonuç olarak bu iş konusu da kafamı kurcalamaya başladı, hatun mevzusu gibi. Bir yolunu bulup, ikisini de kazanmam gerek. Ben kaybetmeyi kabullenemiyorum. Bir ömür sabredebilirim ancak en sonunda bir gün o savaşa devam ederim. Ta ki kazanana dek... Kadın bana geri dönecek ve ben o sokakta çalışacağım. Şehre geri döndüğümde ilk gittiğim yer o sokaktı, şans eseri. O gün demiştim kendime, burası kaçtığım yere çok benziyor. Ben, ne yapıp edip bir gün burada çalışacağım. Şimdiyse bir hayalimin gerçek olması ihtimaliyle karşı karşıyayım. Heyecanlı bir durum ya da ben sıkıntıdan eğlenceli hale getirmeye çalışıyorum. Bir şeyleri eğlenceli hale getirmeye çalışırken öyle bir bozuyorum ki bazen... Samsa gibi dolanıyorum etrafta, koca ayaklardan kaçarak köşe bucak. Uzun yürüyüşler yapıyorum ama A noktasından B noktasına değil; A noktasından karanlığa doğru.