GÜN-81

Arada bir haykırıyorum dostlarım. İçime oturuyor haksızlıklar, saçmalıklar. Susamıyorum. Psikoz altında olmadığım sürece susabilen bir insan olmadım. Başıma çok dert aldım bunun yüzünden. Sevilmeyen adam ilan edildim haksızlığa ses çıkardıkça. Geçmişte bu böyleydi. Gelecekte de böyle olacak. Eşitlik istemiyorum, adalet istiyorum. Kim fazla emek verdiyse o daha kıymetli olmalı. Ancak en altta olanın emekleri görmezden gelinmeyecek. Çabası çok olan zamanını daha çok harcamış olandan üstün olacak. Doğru yöntemle, akıllıca emek veren aptalca, hiç durmadan koşturandan üstün olacak. Sorumluluğa değil emeğe bakacak insanlık. Emek dostlarım. Sürekli dert yanıp duruyorum bu konudan. Hayatımın en önemli sorunu çünkü bu... Daha da birçok kez bahsedeceğim yarasını aldıkça. Bu sefer yarasından değil de tam tersi bana emek gösteren birinden ötürü kafama takılıyor bu mevzu. Kadın on yedi yaşında. Yapacağım saçma bir hareket hayatıma mal olabilir. Uzak durmaya çalışıyorum. Ancak öylesine emek veriyor ki gerçekten elim ayağım bağlanıyor. Bu benim en büyük zaafım. Lanet olsun ki yılmadan emek veren birine karşı duramıyorum hiçbir zaman. Ben devletin kurallarını umursayan bir adam olmadım hiçbir zaman. Olmayacağım da. Yaşın değil tecrübenin ve zihinsel yapının önemi var hayatımda. O yüzden mesafemi koruyarak iletişimde kalmaya devam ediyorum. Ve bu mesafeyi korumayı sürdürmeyi planlıyorum, elimden geldiğince. Bir insan bana geleceğim dediğinde ona gelme demek çok zor benim için. Önüme ne gelirse yaşayan, tecrübe etmekten kaçmayan, her şeye bodoslama dalan bir insan olduğum için çekici geliyor böylesine büyük sınavlar bana. Ve her türlü riski almak istiyorum. Sınırları zorlamak, en zor durum içinde bırakmak istiyorum kendimi. Çoğu zaman devlet tarafından suç olarak adlandırılan şeyleri yapmaya itiyor bu durum beni. Adam yaraladım, mülke zarar verdim –hem de suikast planı yaparcasına kapsamlı ve birini öldürsen yakalanmayacağın şekilde mükemmel bir planla- uyuşturucu sattım, hırsızlık yaptım. Ve bunların hiçbirinden bir an olsun gocunmadım. Hatta bazılarını bilerek, sadece suç işlemek için yaptım. Bazılarıysa intikamın ürünüydü. İntikam için yapamayacağım bir şey yoktur sanırım. Kendimi öldürmeyi göze alarak sonuna kadar giderim. Karşımdaki benim hissettiklerimi hissedene kadar, benim çektiğim acıyı duyumsayana kadar devam ederim bu sürece. Sanırım hayatımda sabırlı olabildiğim tek konu intikam. Yıllarca beklerim gerekirse. Gerekirse suçu, günahı olmayan insanlara zarar veririm oraya ulaşabilmek için. Hiçbir şey umurumda olmaz. Bir Amok Koşucusu gibi, kan kokusu almış bir köpekbalığı gibi kenetlenirim intikamımla. Bir olurum kinimle, öfkemle, hislerimle. Bunu ne zaman yapmaya kalksam Can çıkar ortaya. Ya da Can çıktığında bunları yaparım en doğru şekilde. Ah Can... Aylar oldu. En ufak bir iz bile yok Allah kahretsin! Bir tek ondan intikam alamıyorum. En çok o hak ediyor intikam alınmayı ancak bir tek onun cezasını kesemiyorum. Onun üzerimdeki hükmünü atamıyorum bir tek. Yıllardır babamın benim üzerimde kurduğu temeli olmayan, saçma hüküm gibi. Babamla ne zaman tartışsak ağlayarak kaçardım ben dostlarım. Ağzımı açıp tek kelime cevap veremezdim ona hiçbir zaman. Direkt ağlamaya başlar ve kaçardım. Günlerce kendimi yer, kafamın içinde onunla konuşurdum. Ona söylemek istediklerim ancak söyleyemediklerimi sıralardım. Hem de ona hiç fırsat vermeden. Şimdi Can'a yaptığım gibi. Sanırım babamla bu kadar uzaklaştım diye Can yok hayatımda. Bahsetmiştim daha önce, birbirlerinden besleniyorlar. Birbirlerini büyütüyorlar. İkisi beraber beni ele geçiriyorlar. Babamla tekrar konuşmalı ve ilaçları bırakmalıyım Can'ı tekrar görebilmek için. Bu beni geri dönülemez bir deliliğe sürükleyebilir. Bu sefer hastanelik olabilirim. Aylarca hapis kalabilirim. Daha büyük suçlara bulaşabilir, kendime veya başkalarına büyük zararlar verebilirim. Hepsinin bilincindeyim. Ancak kafamı diktiysem bir şeye, gözüm hiçbir şey görmez dostlarım. Hele kendime zarar vermekse mevzu, bunu yapmaktan hiç çekinmem. Çünkü ben asla yenilmem dostlarım. Düşerim, savrulurum, geri çekilirim, yaralarımı iyileştiririm ancak hiçbir zaman yenilmem. Korkudan titrerim, nefesim kesilir ancak savaşmaktan hiçbir zaman vazgeçmem. İçinde bulunduğum savaşı bitirmenin tek yolu beni galip ilan etmektir. Sonunda benim kazanamadığım hiçbir savaş bitmiş sayılamaz. Yıllar sonra bile döner gelir, o savaşa devam ederim. Yenilirim ama asla kaybetmem. Yenilmek kaybetmek değildir. Geri çekilmek kaybetmek değildir. Bir cephede yenilmeniz gerekir bazen başka cephelerde kazanabilmek için. Ben kazanabilmek için öldüm dostlarım. Kendimi öldürdüm. Benden daha cesuru varsa çıksın karşıma. Benden daha güçlüsü var, yenilebileceğim şeyler var ancak savaşı kazanabilecek kimse, hiçbir şey yok. Çünkü ben sokaklarda öğrendim yaşamayı. Çünkü ben savaşın ortasına doğdum. Kanın, vahşetin ortasına doğdum. Yenik başladım. Bu yüzdendir ki hayatım kocaman bir savaştır. En büyük cephesi hayatın kendisiyle olan...

 


GÜN-82

Durmadan kendini yalayan bir kedi gibi zihnim. Kendine dönüp duruyor her şeyi kenarı bırakıp. Dünyanın ve evrenin bunca sorunu arasında gerçek olan bir tek sen varsın ey insan! Duyu organlarımızla algıladığımız kadarız. Birini yitirsek, diğeri güçlenip tamamlıyor eksiği. Bizler iyi olduğumuz sürece dönecek dünya. Bakın bana, kendimi anlatmak dışında ne yapabiliyorum? Çünkü benliğimde kocaman yaralar var, bir kedi gibi dönüp dönüp yaladığım. İnsanın canı acıyorsa eğer, dışarıda kalan her şey hükümsüz oluyor. Ben henüz yirmi dört yaşında olan bir deliyim. Söylediklerim ne kadar göze çarpabilir ki? Yıllar öncesinde onlar gibi olduğum, onlar gibi davrandığım, benden daha genç insanlara bakıyorum. Şu an sahip olduğum zihinle ne kadar da basit geliyor düşünceleri, ne kadar da tecrübesizce... Bu yüzdendir ki benden yaşça, deneyimce büyük insanlar komik bulacaktır bunca anlattığım şeyi. Birçoğunu deneyimlemiş olacaklar. Söylediklerimin neredeyse hepsi daha önce söylenmiş, düşünülmüş şeyler olacak. Güleceksiniz bana, gülün. Ben size hiçbir şey taahhüt etmedim. Sadece zihnimi açmak istedim. Çünkü yalnız baş edemiyordum artık bu hayatla. Kimse dinlemiyor, kimse anlamıyor dertlerimi. Kimse inanmıyor bana dostlarım. Yok sayılıyorum. Bitmek tükenmek bilmiyor yok sayılışlarım. Altı gündür işe çağırmıyorlar beni. Bir kez bile arayıp sormadılar üstelik. Evden çıkamıyorum. Depresyonum tekrar başladı. Evde kaldıkça kendimi kemirip duruyorum. Çoğu zaman yazamıyorum. İnsan beslenmeli. Yazabilmek için, anlatabilmek için beslenmeli. Etrafını tüketmeli, etrafını soğurmalı, toplamalı, biriktirmeli ki anlatabileceği bir şeyler olsun. Bu evde oturup hiç okumadan, izlemeden yapılamıyor. Bir süre cepten harcıyorsun. Önceden biriktirdiklerini yiyorsun. Ama hazıra dağ dayanmaz dostlarım. Tükenip kalıyorsun. Peki, hayatımda bir tek siz varken, kalan her şey tarafından yok sayılırken, bir de size ulaşamazsam ne yaparım ben? İçimi dökebileceğim bir şey kalmadı karanlığımdan başka. Sizi daha fazla boğmak istemiyorum. Beni hayatta tutan bir tek bu kaldı; kimsenin okumayacağı bu satırları yazmak. İnsanın bir amaca, bir hayale, ulaşmak isteyeceği bir noktaya, onu hayatta tutacak bir şeye, duygulara, hislere, insanlara ihtiyacı vardır hayatta kalabilmek için. Bunlardan hiçbirine sahip olmamam ve arayışlarıma rağmen bulamamam beni yürüyen bir ölüye çeviriyor her geçen gün biraz daha. Bir tek bu var işte amına koyayım! Bir tek bu yazdığım satırlar, bir tek bu günlük var beni hayatta tutan. Her gece eve geldiğimde zihnimi boşaltacağım bu yer var. Yıllarca zihnimdeki düşüncelerle, bitmek bilmeyen kurgularla yaşadım durdum. Küçücük bir zindan içerisinde, üstelik zincirlere bağlanmış bir halde, kimseye sesimi duyuramadan, bir köşede dizlerimi karnıma çekmiş ölmeyi bekledim. Hayata dahil olamadım bu kafamdakilerden ötürü. Bazen düşünüyorum: bunca yalnızlığımın katlanılabilir olmasının tek sebebi bu düşünceler olmasın? Beni yalnız bırakmıyorlar, bana arkadaşlık ediyorlar. Kötü, çekilmez, zararlı bile olsa bir arkadaş hiç arkadaştan iyidir. Kafamıza sığmayan düşünceler kurtarıcımız olabilir mi sahiden? Kafam çok karışık. Kuyruğunu yakalayabildiğim hiçbir düşüncemin faydalı bir yanı yok. Her biri boş ve kafanı daha çok karıştıran işlevsiz düşünceler. Seni bir yere taşımayacak senaryolar. Düşüncelerim bile terk ediyor beni. Aman tanrım, düşüncelerim bile terk ediyor beni! Sikeyim böyle farkındalığı. Ne yapacağım ben şimdi? Daha fazla beslenebilmek için ne yapabilirim dostlarım? On iki saat uyuyarak, hayatımda yaşamaya zaman ayıramadan nasıl soğurabilirim hayatı? Ölmeye bile vakit tanımıyor bazen hayat insana. Üstelik kitap da okuyamıyorum bu zihinsel karmaşanın arasında. Bir satırı okurken aklıma birçok düşünce hücum ediyor. Okumaya devam ediyorum ancak düşünceden kurtulduğum zaman fark ediyorum ki otomatik olarak okumuşum o kadar satırı ve hiçbir şey hatırlamıyorum yazanlarla alakalı. Bazen geri dönüp tekrar tekrar okuyarak başarmaya çalışıyorum bir kitabı bitirmeyi. Bazen bir an önce bitsin diye düşünüp geri dönmüyorum bile. Eksik satırlar arasında bitiyor bir kitap, çoğu yerini hatırlamadığım. Hepinizde böyle oluyor mu çok merak ediyorum. Yoksa bana özgü bir şey mi bu? Deliliğimi de işte bu şekilde fark edemedim yıllarca. Her insan yaşadıklarımı yaşıyor zannettim. Doğal bir süreç olduğunu sandım. Mesela aklınıza gelebilecek her şeyden korkardım. Var olan, var olmayan her şeyden. Aklınıza gelebilecek her şeyden! En çok da aklıma gelen, hayal ettiğim şeylerden korkardım. Bu yüzden kendimi korkak bir insan ilan etmiştim. Asla korkak olmak istemeyen, ancak var olmuş en korkak insandım ben. Değiştirmeye çalıştım. Geceleri uyuyamıyorum diye yüzlerce korku filmi izledim titreyerek. Günlerce uyuyamadım ardından. Dövüş sanatlarına başladım. Tırmanış yaptım. Her biri korkularımı yenmek için çırpınışlarımdı. Ve biliyor musunuz? Hiçbirinin bir gram faydası olmadı. Çünkü sahip olunan korkular gerçek değil, deliliğin eseriydi.

 


GÜN-83

Saplanıp kaldığım ve her an daha da dibine çekildiğim bu korkunç karanlığın içinde çırpınırken iyi olabilmem mümkün mü? Mesela sevebilir miyim hayat dolu bir kadını? Ya da hayat dolu bir kadın gözlerimin içine bakıp, kendi hayatından feragat edip mücadele edebilir mi karanlığımla? Bir insan karanlıkta savaşmayı göze alabilir mi? Bir insan duyu organından birini feda ederek çarpışabilir mi karşısındaki canavarlarla? Mesela bir adam için gözlerinden vazgeçebilir mi bir kadın? Beni sevmek vazgeçmek demek dostlarım. Can'ı sevmek demek... Bir gün Can'la yüz yüze gelebilme ihtimali demek. Onun kıskançlığıyla, beni paylaşamayışıyla savaşmak demek. Mesela ben, Can'a rağmen sevebilir miyim hayat dolu bir kadını? Ya da hayat dolu bir kadın gözlerimin içine bakıp, saklanan Can'ı görüp kaçmadan uyuyabilir mi yanımda? Bir canavara aşık olabilir mi ondan başka bir kadın? Can'ı yenebilir mi ondan başkası? Öylesine merak ediyorum ki hayatın benim için böyle bir planı olup olmadığını... Gerçekten yalnız mı öleceğim ben dostlarım? Oysaki ben sevebilirim hayat dolu bir kadını. Onu Can'la karşılaştırmayı göze alarak. Onu sonsuz bir savaşa sokmayı göze alarak. Kendimden başka kimseyi düşünmeden, sadece bir an olsun mutlu olabilmek için başka bir kadının hayatını karartmayı göze alabilirim. Kötü bir adamım ben dostlarım. Yıllar oldu. Artık nasıl bir his olduğunu unuttum sevmenin. Hissiz bir insan olmak ne demek hayal bile edemezsiniz. Etmeyin de zaten, hayali bile hayatınızı mahvetmeye yeter. Bir duyu organımdan feragat etmiş gibiyim. Hayat içerisinde diğer insanlardan gerideyim her şeyde olduğu gibi. Sahi ya, size bir şey soracağım: Mesela ben, sevebilir miyim hayat dolu bir kadını? Ya da hayat dolu bir kadın gözlerimin içine bakıp, çekip alabilir mi beni bu karanlıktan? Bunu ne kadar istemişim yıllardır. Şimdi eski bir yazımı görünce fark ettim. Ben sonradan böyle olmamışım dostlarım. Ankara'daki ölümümden önce de Vinas'ı yitirdiğim andan itibaren böyleymişim zaten. Hep aramışım beni kurtaracak bir kadın. Hakan Günday'ın dediğini adım gibi hatırlamama rağmen, inanmamış, inatla beklemiştim. "... Oysa hiçbir kadın dünyaya bir piçi kurtarmak için gelmemiştir." Biliyorsunuz ki benim zihnimde her şey mümkün dostlarım. Ve olmayacak şeylere inanıp da kendimi yıllarca sürüklediğim ilk şey değil bu.

Gözünü her açtığında

Yarın daha dünsüz.

Unutmak için doğmuş insan.

Yalansa eğer dünler,

Sen neyin lanetisin?


Uzanıyorum, dokunamıyorum sana.

Yokluğun bir çöl yağmuru,

Serabı bile hayat kurtaran.


Bolca 'rica kipleri'yle doluyorum,

Keşkelerle ve.

Gece bitiyor,

Sen doğduğunda zihnime.

Sonsuz geceler: hiçliğin,

Karanlığı bu denli güzel bilmezdim.


Kronik mi bu yalnızlık?

Yoksa senin ölümsüz eserlerinden mi,

Flu...

Benliğim kadar görünmez,

İnsanların gördüğü kadarız.


En dipteki zindanımın

Zalim zebanisi,

Asgari küfürle çalışıyor.

Milyar düşünceye analık edip,

Tarlada tütün kıran kırışık elleriyle,

Zihnime dokunuyor.

-Tahriş olmak, tahrik olmaktır!


Bir kez daha dokunabilsem dudaklarına,

Uzaktan...

Ya da bir duble daha rakı içsem,

Sonsuz olacaktın...


Kelepir insan pazarlarında

Ben bir kurbanlık...

Tok alıcıların pazarlığı uzun sürer,

Daha fazla görülecek yüzün.


Bir çözebilsem zihnimdeki sesleri,

Bahar gelecek,

Çocuklar gülecek,

Güneş doğacak,

Var olacaktım...


ve bir gün,

Olur da seversem

Baharı, çocukları, güneşi,

Sen olacaktım...

 


GÜN-84

Evden çıkmadan geçirdiğim on ikinci gündeyim. Güneşi ve ayı yitirdim. Sokakları ve insanları yitirdim. İletişim kurma yetimi yitirdim. İşi bırakacağım. Zaten onlar beni bırakmış durumda. Yani ben işi bırakmış olmuyorum dışarıdan bakıldığında. Sanayideki işime geri döneceğim. Sosyal hayat ve güler yüzlü insanlar olmadan devam edeceğim hayatıma artık. Evde olduğum süre boyunca on yedi yaşında olan kadın yalnız bırakmadı beni. Bütün depresifliğime, bütün huysuzluğuma rağmen türlü şebeklikler, şirinliklerle keyfimi yerine getirmeye çalıştı. Sanırım git gide hayatımın içerisine nüksediyor her geçen gün biraz daha. Onun enerjisi, yılmak bilmeden deneyişleri, üzerime düşmesi, değer gördüğümü hissettirmesi o kadar iyi hissettiriyor ki bana. İçerisinde bulunduğum yalnızlıktan mı oluyor bu? Sanırım öyle oluyor. Sanırım şu an üniversiteye girmiş ve etrafında onlarca kadın olan ben olsa yüzüne bakmazdı onun, hayatının küçük bir bölümünü ayırır, hiç durmadan abilik yapardı. Benden sıkılıp uzaklaşmasını sağlardı. Zaten hiç tanışamazdık. Şimdi düşünüyorum da belki okulu kazanamamam, bu saçma yerde çalışmaya başlamam, hepsi onu bulmak içindir. Yine kendimi bir şeylere inandırıyor ve kölesi oluyorum dostlarım. Bunu yapmayı hayatım boyunca bırakamayacak ve sürekli kendime zarar vereceğim sanırım. Hayatım boyunca küçük olaylara büyük anlamlar yükleyecek ve sonunda büyük yıkımlara uğrayacağım. Zihnimdeki dünyanın gerçek olduğu bir yaşam istiyorum artık! Zihnimdeki dünyaya yakın gerçeklikler istiyorum! Sihir, büyü, hayatın mucizeleri beni de bulsun istiyorum. Hayat karşıma birini çıkartsın ve o beni yeniden doğursun istiyorum. Ölümden döndüm demiştim sizlere, bazen gerçekten döndüm mü diye düşünmeden edemiyorum. Hala bir şeylere bağımlı, hala sonsuz yalnızlık içinde, hala bir yere tutunamamış, hala asalak sürüyor yaşantım. Ve ben göklere çıkmak istiyorum. Göklere çıkmak ve insanlara yukarıdan bakmak... Karınca sürüsü gibi yaşayışlarını izlemek, kahkahalar atmak. Tanrının şu an yaptıklarını yapabilmek istiyorum. Yaratma gücü değil, izleme gücü istiyorum. Bütün hayatımı bir gözlemci olarak geçirdim. Bütün hayatımı bir gözlemci olmaktan kurtulmaya çalışarak geçirdim. Şimdiyse insanların sahip oldukları yeteneklerini reddetmektense onları geliştirip en iyisini yapmaları gerektiğini düşünüyorum. O yüzden ben de gözlemcilik yeteneğimi geliştirmek ve tanrının gözlemcilik özelliğine sahip olmak istiyorum. Bunda eskisi kadar başarılı değilim, kabul ediyorum. Ancak süreç içerisinde körelmek yerine kulvar değiştirmek oldu yaşadığım. Bulunduğum kulvarı da tecrübe ettikten sonra başka kulvarlara adım atıp onları tecrübe edeceğim. İlk öğrendiklerimi unutacak, onları az kullanmamdan ötürü köreltecek ancak üzerlerine yenilerini koydukça gelişeceğim. Ve en sonunda ben, göklere çıkıp insanlara yukarıdan bakacağım. Burnu havada bir şekilde ve aşağılarcasına gülen bir yüzle. Bir yandan üzülerek, değer görmeyen o güzel insanlara bakıp. Sadece bunun için bile dışarıya çıkmalıydım aslında. Sadece bunun için bile çok para kazanmalıydım. Sokaktaki insanları mutlu edebilmek için. Ama elimden bir şey gelmiyor çoğu zaman dostlarım, yazmaktan, konuşmaktan başka. Çünkü ben lanetlere bulanmış bir deliyim. Çünkü kafamın içinde beni engelleyen kocaman bir karanlık var. Ben mahkumum dostlarım. Mühebbete mahkum, suçsuz günahsız bir insanım. Dört sene oldu karanlığıma kısılı kalalı. Tam dört sene... Ben daha yirmi dört yaşındayım amına koyayım ya! Bu cezayı hak edecek ne yapmış olabilirim söyleyin bana? İnsan, dört duvar arasında olmadan, yaşamın ortasında böyle bir hapsi hak edecek ne yapmış olabilir yirmi yıllık küçücük hayatında? Aklım almıyor. Hayatın bana yaptığı bu büyük haksızlığı aklımın hiçbir köşesi kabullenemiyor. Bıktım artık karanlığın içinden size seslenmekten. Ben insanları güldürmeyi seviyorum! Ben, insanlar güldükçe gülüyorum. Ancak size yaptığım bu büyük işkenceye bakın. Ben hiçbir şey hak etmiyorum dostlarım: ne sevginizi ne saygınızı... Can'ı tekrar bulmanın bir yolu olmalı. Onu bulup tamamen teslim olmalıyım artık. Ben denedim, beceremedim onsuz yaşamayı. Her şey mükemmeldi onunla. Artık beynimi Can'a, ruhumu şeytana satma vaktim geldi...

 


GÜN-85

İzmir'de ilham denizden gelir. Ankara'da gökyüzünden. Biri yerde, biri göktedir söylenebileceklerin. Biri mavi, diğeri gridir. İzmir'de sıkılınca sahile inersin yaz, kış. Ankara'nın soğuğunda dışarıya adımını bile atamazsın. O yüzden Ankara'daki dostluklar daha gerçektir İzmir'dekilere göre. İzmir insanı bencildir. Hayatınızda göremeyeceğiniz kadar bencil... Hiçbir zaman, hiçbir tanesi insanları koymaz hayatlarının öncelik sırasına. Ankara'da ise dostun canındır. Her gece beraber üşüyünce o evde, parasızlıktan battaniyelere sarılınca, azıcık eşyalı evde kadın-erkek demeden bir kanepede üç kişi uyuyunca, beraber sıkılıp evin içinde bu sıkıntıya garip garip çözümler bulunca ister istemez değerli oluyor o insanlar birbirleri için. İzmir'deyse beraber kordonda bira içtiğin, haftanın birkaç günü beraber kaldığın arkadaşlarından ibaretsin. Bir tek kasabaları farklıdır İzmir'in. O küçücük şehir, o tıkılıp kalmışlık, o minik hapishane bağlar insanları birbirine. Kafa dengi insanlar bulmak zordur çünkü oralarda. Herkes işinde, gücünde, herkes paranın peşindedir. Kalan vakitleri de içerek değerlendirirler. Aslına bakarsanız birçoğu içki sofrası arkadaşlığıdır. Sarhoş kavgası arkadaşlığı... Magandalık arkadaşlığı. Onları da bu aksiyonlar bağlar işte birbirine. Mesela beraber dayak yemek bir dostlunla, bağlar sizi birbirinize. Dostun için tehlikeye atılmak ona bağlar seni ister istemez. Aslına bakarsanız olay tam olarak ne biliyor musunuz: başka biri için özveride bulunduğun, emek verdiğin, fedakarlık yaptığın anılar biriktirmek. Bir insana ne kadar gidersen, o insan o denli senin olur. Adım attıkça yaklaşırsın. Adım attıkça insan biriktirirsin. Koştukça yakalarsın. Bazense ne kadar koşarsan koş ne kadar emek verirsen ver ne kadar özveride bulunursan bulun, karşındaki orospu çocuğunun tekidir ve nankörlükten, ikinci plana atılmaktan başka bir şey görmezsin. Size çok önceleri, belki aylar önce bir lise arkadaşımdan bahsetmiştim. Ev mevzusu patladığında bana sözde evini açacak, benim kurtuluşum olacak kadın. Çok şey paylaştığımız, yıllar sonra bulduğum ve bulduktan sonra gerçekten hayatımın kalanında yanında olmak istediğim kadın. Tekrar karşılaştığımız o andan itibaren her an yanında olmaya çalıştığım, tüm kötü zamanlarında destek olduğum kadın. Karşılaştığımızda büyük bir yıkımın içinde olan, beni gördüğünde bu yıkımın içinde olmasından dolayı bana sarılan, ancak yıkımdan kurtulduğu ilk andan itibaren beni ikinci, hatta üçüncü, dördüncü plana atan, ihtiyacım olduğunda yanımda olmayan, kendi derdine düşüp beni görmezden gelen, yok sayan, yalan yaşayan, kandıran, salak yerine koyan kadın. Ona nefretim çok büyük çünkü onu çok seviyorum. Ne kadar küçük yaşlarda olmuş olsa da arkadaşlığımız, ne kadar toy zamanlarda kurmuş olursak olalım dostluğumuzu öyle güzel anılarımız var ki... Bu güzel sıfatının içine bolca acı tecrübe, bolca küslük, bolca karanlık da dahil. Onlarla beraber böylesine güzel zamanlardı zaten. Ona nefretim çok büyük çünkü ondan başka kimseye sahip değilken, ona ihtiyacımı yalvarmışken, yine de beni görmezden gelip, hayatımın dönüm noktasında, sınava birkaç gün kaldığı zamanlarda beni yok sayması, görmezden gelmesi yıktı beni. Ben onun onca zaman, onca buhranında yanında olmuşken o nasıl olurda hayatımı değiştirecek zaman diliminde, hem de yalvarmışken beni kurtarın diye, nasıl duymaz beni? Nasıl üçüncü, dördüncü plana atabilir? Görüyorsunuz değil mi dostlarım, aylar önce methiyeler düzdüğüm, hayatımı kurtaracağını söylediğim, nasıl da sevdiğimi anlattığım kadına şu an nefret dolu şeyler söylüyorum. Hayat neler yaptırıyor insana, neler gösteriyor ortada hiçbir şey yokken. Ama adım gibi biliyorum ki büyük bir buhrana girdiği anda bana koşacak yine. Çünkü ben, en çok karanlığın içindeyken parlarım. Kim karanlığa düşse etrafımda bilir onu en iyi benim anlayacağımı. Bana koşar hemen, bana koşar karanlığı dinene dek. Ardından ben yine kalırım tek başıma, terk edilmiş, yapayalnız. Benim kaderim bu dostlarım. Benim kaderim karanlıklara bulanıp, karanlıklarda var olmak. Kim ne yapsın beni sevinçliyken? Kim ne yapsın beni her şey harika gidiyorken? Kim ne yapsın beni, benim onlara ihtiyacım varken? Ben iyi olmadığım sürece etrafımda kimse yok dostlarım. Kendimi kurtaramadığım sürece kimseyi kurtaramıyorum. O yüzden hep iyi olmalı ve bu orospu çocuklarına hizmet etmeliyim. Onları iyileştirmeli ve hayatlarının daha güzel olacağına inandırmalıyım. Kime dokunsam hayatı düzelsin isteyerek, hayatı güzelleşiyor. Bir tek kendimi iyi edemiyorum. Yardım edin bana. Ben insanları nasıl güzelleştirebiliyorsam, biri de çıksın beni düzeltsin. Biri de çıksın beni iyi etsin artık. Yalvarıyorum sizlere, kurtarın beni. Bu insanlardan, bu orospu çocuklarından kurtarın. Ben artık kurtarıcı olmak istemiyorum. Her derdi olanın bana koştuğu bir hayat istemiyorum. Benim kendime hayrım yok lan! Görmüyor musunuz ne haldeyim! Ne istiyorsunuz benden? Bu nasıl vicdansızlıktır? Ölüden göt istemek derler buna! Umarım hepinize bulaşır lanetim. Hepinizden ölesiye nefret ediyorum!