....
uzun uzun baktı dut ağacına
mermere benziyordu gözleri
-güneş kızıllığında kara bir mazinin
ufkuna inanmış bir keşiş gibiydi-
sabah saatiydi
uykusu kaçınca
eşikte gözlerini ovuşturdu
-anlayabilirdim anarak adını
duyumsayabilirdim yadırgamadan-
entarisi çiçekli
bakışı derin kız
yarı uyanık yarı uykulu
meyvenin aşkın kokusuna kanarak
ayağını sürüdü çıktı dut ağacına
bir dal seçti kendine tırtılsız
...
bir dut ve içimde onun bakışı
yüzyıl sürdü sanki abartısız
tüyleri canıma battı
raksı uzun bir bahardı
bir kelebeğe dönüştü sonra
yüz yıl geriye düştüm şehvetimi unutup
gökyüzü kabardı
yeryüzü kaykıldı
bir idamlık ezanı benliğime kazındı
-belki kızarak
belki umarak-
her yer vişneçürüğü ve kreme boyandı
kayboldu gökyüzünün mavisine dalarak
kayboldu gökyüzünü mavi sanarak
gözümde kan gibi, ateş gibi
mürdümeriği bir yalan kaldı
...