On sekizinci yaşım, seni bir gün sonra geride bırakacağım. Çok şey yaşadık seninle. Diğer yaşlarımdaki gibi seni de kahkahalarımla, gözyaşlarımla, korkularımla, cesaretimle, mantığımla, dengesizliklerimle, gerek olgunluğum gerekse çocuksu tavırlarımla karşıladım ve doyasıya yaşadım. Şimdi ise içimde bir buruklukla veda ediyorum sana. Hep seninle kalmayı o kadar çok isterdim ki. Bu imkansız belki ama altı yaşımdaki çocuksuluğu hep içimde sakladığım gibi seninle yaşadığım hisleri de hep kalbimde saklayacağım, sana söz.


O kadar güzel hisler yaşadım ki seninle, bir o kadar güzel şeyler öğrendim; yüreğime yeni insanlar denk geldi, bazıları amiyane bir şekilde teğet geçti, bazıları ise en güzel köşesinde yerini aldı. Yeni dostluklar edindim, kalıcı ve sağlam dostluklar. Âşık oldum, öyle güzeldi ki. Sevildiğimi hissettim, sevgimi hissettirdim. Tabiri caizse bulutların üstünde gibiydim. Sonra terk edildim, yarım kaldım. Umursamadım ya da öyle sandım.

''Bir çakılma bin düşüşten evladır'' diyip yoluma devam ettim. Bastırdım, eğlendim, görmezden geldim ve yerini kahkahalarımla örtmeye çalıştığım acılarımın bir yerden sonra en içten kahkahalarımın bile örtemeyeceği kadar büyüdüğünü gördüm. Ve anladım ki gözyaşları ertelenmeyi sevmez. Acıdan kaçamazsın, o hep orada bir yerlerde pusuda bekler. Ufacık bir anı; bir şarkıyı, bir kokuyu, bir şiiri ve hatta bir kelimeyi bekler seni bir sarmaşık gibi sarmak için. Öğrendim.


Özledim. Seninle vedalaşmamıza iki ay kala bir virüs dalgası yayıldı dünyamıza. Temasla bulaşan bir hastalık. Bir anda bütün dünyayı evlerine kapatabilecek kadar güçlü ve ölümcül hem de. Öyle ki artık yaşlılarımızı ziyaret etmek onlar için büyük bir kötülük olarak görülmeye başlandı. Düşünebiliyor musun? Dışarıyı özledim. Yakın arkadaşlarıma sarılmayı, bir kafede oturmayı, piknik yapmayı, denizi, çimeni, kulaklığımı takıp yürümeyi ve hatta ayakkabı giymeyi dahi özledim. Çok küçük ve değersiz gördüğümüz şeyler, günü gelince bizim için alabildiğine elzem olabiliyormuş. Öğrendim.


Düşündüm, Van Gogh’un kulağını kesmesinin gerçek sebebi ne olabilir? Mona Lisa aslında kim? Karanlık hikâyelerin ustası Edgar Allan Poe, aynı zamanda nasıl oluyor da karanlıktan bu kadar korkuyor? Daha çok düşündüm, neden rüya görürüz? Hatta neden uyuruz? Evrende yalnız mıyız? Ya dünya koskoca bir simülasyondan ibaretse? Zürafaların boynu neden bu kadar uzun?

Düşündüm, evde geçirdiğim süreç bana daha çok düşünme ve daha çok araştırma fırsatı verdi. Bazı sorularımın cevabını bulabilsem de bazılarının hep bir sır olarak kalacağını anladım yahut her zaman her şeyin belli bir sebebi olmayabilirmiş. Öğrendim.


Zevklerim değişti. Daha öğretici filmler izlemeye başladım. Bana gerçekten bir şeyler katacağına inandığım her şey, mutluluk vermeye başladı. Yeni şarkılar keşfettim. Daha çok nostalji dinlemeye başladım mesela. Bilim kurgu okumayı azalttım artık, çoğunlukla dünya klasikleri okumaya başladım ve o hiç sevmediğim kitap okuyamayışımdan karantina sayesinde kurtuldum. Bazen kötü olduğunu düşündüğümüz olayların da bize güzel getirileri olabiliyormuş. Öğrendim.


Ve şimdi tüm bu öğrendiklerimle birlikte sana veda ediyorum. Bana göre aldığımız her yaş alacağımız yaşların temelini oluşturuyor ve ben en güzel temeli seninle oluşturdum. Bundan sonraki yaşantımda bu temelin üzerine güzel bir hayat inşa etmek için çabalayacağım. Söz verdiğim gibi hep kalbimde olacaksın ve senden parçalar hep hayatımın belli noktalarında çıkacak karşıma. Hep benimlesin. Hoşça kal.


14.05.20