Ertesi sabah uyandığında, önceki gece Yener’in söylediklerini anımsamaya çalıştı uyku sersemliğinde. Öldürülen kadınlar, Altan’ın tespit edilen en az üç kadınla birlikte olması, ve tüm kadınların bu evde yaşaması… Yener çok detaya girmemişti ama yine de bir sürü şüphe düşmüştü aklına. Altan gerçekten bu ölümlerden sorumlu olabilir miydi? Öldürülmüş beş kadın, hepsi bu evde yaşamış ve en az üçü Altan’la birlikte olmuş. Ya diğer ikisi? Koskoca polis teşkilatı elindeki imkanlarla bir bağlantı kuramadıysa şimdi neden kendini zorluyordu?
‘Katil sen olsaydın nasıl öldürürdün onları?’’ Sevgi’nin sesi duyunca aniden arkasına döndü. Sevgi, odanın köşesindeki koltukta oturmuş ona bakıyordu.
‘’Ne demek istiyorsun?’’ Yusuf, Sevgi’nin ne demek istediğini anlamış ama bu anladığı hoşuna gitmemiş tavırla yüzünü ekşiterek bakıyordu. ‘’Ben katil değilim, nasıl bir katil gibi düşünebilirim?’’ Yusuf yeniden bilgisayar ekranın dönüp ellerini klavyenin üzerine uzatmştı, yazmaya devam etmek ister gibi. Ama yapamadı. Sevgi’nin son söylediği beynini kemirmeye başlamıştı çoktan. ‘’Sen bir yazar değil misin? Yazdığın karakterlerin öleceğine ya da yaşayacağına sen karar vermiyor musun? Bu da bir nevi cinayet işlemek değil mi? O kadınların da senin yazdığın karakterler olduğunu düşün. Nasıl öldürürdün?’’
Sevgi’nin soğukkanlı umursamaz tavrı canını sıkmıştı. Haklı olduğunu bilmek bu can sıkıntısını ikiye katlıyordu. ‘’Ben olsam…’’ Diye başladı yazmaya. ‘’Ben olsam bu izole edilmiş yere yerleşen yalnız kadınları takibe alır, yaptıklarını, yaşam tarzlarını öğrenir onlar hakkında bilgi sahibi olurdum. Yalnız olduklarından emin olduğumda, onlara yaklaşır ve bu yalnızlıklarını, birlikte oldukları adamlarla mutsuz olacaklarını onlara hissettirip, bu umutsuzluğu manipüle eder, güvenlerini kazanırdım. Mutsuz kadınlara duymak istediklerini söylersen eğer sana inanırlar, savunma mekanizmaları etkisiz hale gelir. En çaresiz oldukları anda saldırır ve onları öldürürdüm…’’
‘’İstediğin zaman nasıl öldüreceğini biliyorsun. Peki ya kanıtlar?’’
‘’Cinayet saatlerinde nerede olduğumu ispatlayacak bir yol bulurdum. Halka açık bir mekan, ilgisiz ama beni hatırlayacak tanıklar. Parmak izi ya da dna örneği de bırakmazsam zaten ispatlayamazlar benim öldürdüğümü…’’
‘’Bunu nasıl yapacaksın peki? Beş kadın öldürdün. Her bir ölümün saati belli. Cinayeti işleyip aynı anda başka yerde olmayı nasıl başaracaksın?’’
‘’Tam da dediğin gibi… Beş cinayet var hepsi birbiriyle bağlantılı ve hepsini aynı kişi işlemiş gibi. Bir tanesinde farklı yerde olduğumu ispatlarsam, diğerlerinden de sıyrılırım.’’
‘’Ben de bunu diyorum, bunu nasıl yapacaksın?’’
‘’Tanığım sen olacaksın!’’
‘’Yani?’’
‘’Cinayet saatinde yanında olduğum konusunda tanıklık edeceksin.’’
‘’Yalan söylememi mi istiyorsun?’’
‘’Evet…’’
‘’Neden bunu yapayım ki?’’
‘’Beni seviyorsun.’’
‘’Sen ciddi misin ya? Ciddisin! Gerçekten o kadınları öldürdüğün halde, seni kurtaracağıma bu kadar güveniyor musun?’’
‘’Çoktan yaptın bile…’’
‘’Ne yaptım?’’
‘’Seni de öldürdüğüm halde, hala orada oturmuş benimle konuşuyorsun ve ben parmaklıklar ardında değil de bu evin duvarları arasında yeni kitabımı, belki de en iyi romanımı yazmaya başladım. ‘’
‘’Şizofrenik hayaller görüyorsun ve ben onlardan biriyim!’’
‘’Biliyor musun? Bilmiyorsun tabi ki… Hatırlıyorum artık. O gece de geç gelmiştin sözde toplantılarından biriydi. Sana o beyazlı kadından bahsetmiştim, sen ise artık bundan kurtulmam gerektiğini söylemiştin. Sana, O’nu nasıl öldürdüğümü anlatırken susturdun beni. Bilmek istemediğini söyledin ama ben tutamıyordum kendimi. O kadının ince boynuna parmaklarımı dolayıp sıkmaya başladığımda hissettiğim, aldığım o hazzı sana tarif etmeye çalıştım dinlemedin beni. Ben anlattıkça sen kulaklarını kapattın. Ellerinden tuttum önce, dinlemen için yalvardım. Karşı koydun bana. Sen karşı koydukça delirdim. Beni ihbar etmekle tehdit ederken ellerim bu defa senin ince boynundaydı. Nefesin kesilip canın bedeninden ayrılırken gözlerinin içine baktım.’’
‘’Yeter! Dur artık! Daha fazla anlatma!’’
‘’Neden anlatmayayım? Sen bilmek istemedin mi nasıl yaptığımı?’’
Yusuf, ellerini klavyeden ayırıp yeniden arkasına döndüğünde Sevgi orada değildi. Son yazdıklarını yeniden okudu. Okuduklarına inanamadı. Son birkaç dakikayı hatırlamaya çalıştıysa da beceremedi. Odanın içinde soğuk bir rüzgar esti. Üst kattan gelen ayak sesleriyle ürperdiğini hissetti. O anda elektriklerin kesilmesiyle ev karanlık bir mabede dönüşmüş gibiydi. Dua etmek istedi zor zamanlar dışında aklına gelmeyen tanrısına. Ama ne diyecekti ki? Sol omzunda soğuk bir elin parmaklarını hissedince aniden ayağa fırladı oturduğu yerden. Açık bir pencerenin önünde sallanıp duran tül perde havalandı. Üst katta açık unutulmuş bir kapı çarparak kapandı. Karanlık odanın içinde bir kadın koşarak yanından geçti. Anlam veremiyordu bu olup bitenlere, anlam vermeye çalışmayı bıraktı. Yeniden oturdu bilgisayarının başına.
‘’Ben olsaydım, böyle öldürürdüm kadınları…’ Diyerek yazmaya devam etti bıraktığı yerden.’’