Omzuna dokunan eli hissedince birden irkilerek gözlerini açtı. Hala sandalyede oturduğunu anlayınca fırlayarak ayağa kalktı. Nerede olduğunu anlamaya çalışır gibi boş gözlerle birkaç saniye etrafına bakındı. ‘’Kabus mu görüyordun?’’ Sevgilisini duymamış gibi yapıp başını hafifçe önüne eğdi ve sanki dakikalardır tutuyormuş gibi nefesini bıraktı sonra derin bir nefes daha aldı. ‘’Neredeyse sabah oluyor, kalkıp yatağına yat artık. Bu gidişle hasta olacaksın!’’ Sevgilisine dönüp birkaç adım atıp yanına yaklaşınca hafifçe eğilip boynundan öptü. ‘’İyi sabahlar sevgilim…’’ Ağır adımlarla üst kata yatak odasına çıkıp kendini yatağın üzerine bıraktığında çok yorgun hissediyordu.

 

Ertesi gün öğlene doğru uyanıp yataktan çıktığında dizlerinde hafif bir sızı hissetti. Önceki gece gördüğü kabusu hatırlamaya çalıştı duşa girerken. Gerçekten kabus muydu? Peki anlamı neydi? Bilinçaltında bastırdığı bazı duyguların açığa çıkması mı? Yoksa izlediği bir film ya da okuduğu bir kitabın etkisi miydi gördükleri? İlk kitabını yazarken araştırdığı konulardan bir tanesi rüyalar ve anlamlarıydı. Okuduğu bir kaynakta; ‘’Her rüyanın insan ruhunun derinlikleriyle ilgili bir anlamı vardır.’’ Diyordu. ‘’Bastırılmış duygular, yaşanılmış ama atlatılamamış travmalar, insan bilinçliyken

bunların farkında olmasa da beyin asla unutmuyor, bir yerlere kaydediyor, uykuya daldığı zaman ortaya çıkarıp bu sorunları halletmeye çalışıyor.’’ O kadının yüzünü hatırlamaya çalıştı. Belki geçmişinde bir yerlerde rastlamıştı, belki onunla ilgili bir şeyler yaşamıştı ama hatırlamıyordu. Ve şimdi kadının yüzü de silinmeye başlamıştı hafızasından. Hatırlamaya çalıştıkça daha çok unutuyordu. Duştan çıkıp mutfağa gitti. Bir oda büyüklüğündeki geniş Amerikan mutfakta gereken her şey vardı. Sevgilisinin haklı olduğunu bir kez daha anımsadı. Bu mutfaktaki eşyalar bile çok değerliydi. Ama neden? Neden bu kadar ucuza almışlardı bu evi. Önce bir şeyler yemeyi düşündü sonra vazgeçip kendine sert bir kahve yapıp verandaya çıktı. Bir süre sallanan sandalyesinde oturup ormanı izledi. Bir sigara yaktı, dumanı içine çekerken yine gözüne kaçmıştı ve nefret ediyordu bundan. Sinirlenip sigarayı söndürdü. Elindeki kahve fincanın yere bırakıp ayağa kalktı. Verandadan aşağı inip rüyasında kadının koşarak kaçtığı yere doğru yürümeye başladı.

 

Evin önündeki boş alanın bitip ağaçların başladı yere gelince bir süre durup etrafı izledi. Sonbaharın ortasıydı ve hafif nemliydi toprak. Ağaçların arasında yürümeye başladı. Ne aradığını bilmeden, daha çok bilmediği aradığının onu bulmasını umut ederek yürümeye devam etti. Belki bir ayak izi, belki kırık bir dal, belki bir kumaş parçası… Kuş sesleri ve ağaçların arasından eserken hafifçe ıslık çalan rüzgardan başka bir şey yoktu. Biraz daha yürüdükten sonra ne yapıyorum ben? Diye kendine sordu. ‘’Bir rüyanın peşinden mi gidiyorum?’’ Zaten hayatı boyunca hep bir rüyanın peşinden gitmemiş miydi? Onu buraya, şimdiki olduğu yere ve olduğu adama dönüştüren de bu rüya değil miydi? Ama bu rüya farklıydı. Daha fazla peşinden gitmek yerine gerçeğine geri dönmeye karar verip daha fazla ağaçların arasında yürümekten vazgeçti. Eve dönerken bir sincap gördü. Biraz ilerisinden yavru bir ceylan sekerek geçip gitti. Böyle korunmuş, bu kadar el değmemiş yerler de varmış diye aklından geçirdi. ‘’Ve ben bu saklı cennet gibi yerde yaşıyor, tatmin olmuyorum!’’ Bunu sesli söylemişti. Kendi sesini duyunca bir an utanır gibi oldu ama sonra keyiflendi. ‘Şu an şarkı bile söylesem kimse duymaz!’’

 

Ağaçların bitip evinin önündeki boş alanın sınırına geldiğinde daha iyi hissediyordu kendini. Evet şimdi bir şeyler atıştırıp yeniden yazmaya devam edebilirim diye aklından geçirdi, uzaktan evi izlerken. Tam o anda arkasından gelen bir çıtırtı duyunca döndü. Az önceki sincap koşarak uzaklaşıyordu. Öyle yakınından geçmişti ki şaşırdı. Gittiği tarafa bakarken yerdeki izleri fark etti. Sincabın gittiği yöne doğru birkaç adım atıp yere eğildi. İlk o an gördü küçük çıplak ayak izlerini nemli toprağın üzerinde. Parmak uçlarını yerdeki o ayak izinin bıraktığı kıvrımlarda gezdirdi. Tüylerinin ürperdiğini hissetti. Serin bir rüzgar esip geçip gitti yanından. Doğrulup ayak izlerini takip etmeye başladı. Ama bir terslik vardı. İzler ormanın içine değil eve doğru gidiyordu. Dün gece uyuya kaldığı verandanın önüne geldiğinde izler bir anda kesildi.