l.

Geç olmuşken yelkovan,

Derinliğine kulaç attığım şu gece

Bir hançer misali sırtıma saplanan.

Gecenin saat kaçı?

Üşüyorum, başım duman.

Utancından boynu bükülmüş sokak lambası,

Gölge düşürüyor ruhumun suretine.



 ll.

Yürüyorum,  usul usul

Sessizliğin uğultusuyla

Bir buse konduruyorum gecenin ruhuna.

Züppenin göz devirerek baktığı dostlarımın

Şarabından bir yudum alıyorum,

Bir yudum alıyorum müphem kaygılardan.

Öksüzlüğün nüshalarında adı geçen

Allah’ın askerlerinin başını okşuyorum,

Son kuruşumla bir lokma ısmarlıyorum,

El açıp yakarıyorum yaradana,

Nasır işlenmiş ellerime kayıyor gözüm,

Aklım kayıyor bu ellerle tutulan günahlara,

Vicdanım rahatsız ediyor bu gece,

Boynum bükülüyor sokak lambası gibi,

Ellerimi koyuyorum ceplerime,

Saklanıyorum içimdeki köşelere,

Bir lanet daha okurken kedere,

Telkin ediyor hayat sabretmeye.



lll.

Yeri incitmesin diye ağır ağır atarken adımlarımı,

Miskinlerin seri adımları karıştırıyor kafamı.

Gecenin saat kaçı?

Nereye gidiyor bu insanlar?

Neyden kaçıyor?

Ya da neyden korkuyorlar?

Burnumun direğinde bir koku,

Yanık plastik.

Soba sisi olan gecekondu sokakları,

Haram geçmemiş, düğüm düğüm boğazlar.

Her köşe başında yakarıyorum yaradana,

Çekilen çileleri bilip susma diyorum Ya Rab,

Ya öldür!

Hiç sunma dünyaya

Ya güldür!

Bir kere gelinen fani dünya’da



lV.

Aydınlanıyor hava, ay yitiyor,

İzlerken geriye düşüyor fötr şapkam.

Seher vaktinde yorgun adımlarımı atıyorum,

Kestanelerinden siftah yapamamış seyyar gibi

Söndürüyorum içimdeki ateşi.

Kulağımda yankılanıyor tatlı bir türkü,

Ay, güneşe büründü.

Boş durakta sersem,

Şu dünyanın züğürdü..