Ne bu Çoban Yıldızı?


Sadece upuzun yollarda dinlenen bir Teo şarkısı eşliğinde yanağımda hissettiğim sıcak bir gözyaşında, Sirius'un parlaklığında, tanımadığım bir insan silüetinde; tanımadığım ten ve kokuda, sokakta gördüğüm üzgün bir yüzün içsel yansımasında, bir kelimenin yan anlamında, bir şarkıda mesela Mozart'ın ince ve kalın notalarla aynı melodiyi çıkarmaya çalıştığı, dönüşümlü olarak aynı notaların farklı boyutlardaki tınısının, tıpkı acıyı unutmak ve hatırlamak süreci gibisi hislerindeki kısır bi döngüsünde, Thomas Shelby'inin karşı konulamaz bakışlarında; kötü bir an atlatmışsın, rahat bir nefes almak için başını göğe çevirmişsin ve parlayan ilk yıldızın seni kandırmacasında düşlerinde, sanki ona çevirmezsen yüzünü o günü hiç iyi atlatamazmışsın safsatasında tadında, gökyüzüler arası bir telepatide, iyi ve kötü denilebilecek naçizane anlar toplamının bütününde, ikisi bir arada kahve tadında ya da su böreğinin katmanlarında... En çok da gökyüzünde, en çok parlayan üç yıldızın kandırmacasında düşlerinde... Hep bir yerlerde... Denk gelirim Çoban Yıldızı'na...

O da hep beni bir yerlerde bulur.


Kandırmacasında, bütününde, toplamında, safsatasında, gökyüzüler arasılığında; harikulade bir saçmalamasında bulurum kendimi hep Çoban Yıldızı'nın...